Tanımlamak değil, anlamak lazım...
Türkiye'de gerilim alanları başından beri Kürtler, İslamcılar, Aleviler gibi toplumsal kesimler etrafında dönmüştür.
özellikle Kürtler ve Alevilerin yaşadıkları sorunlar kimlik düzeyinde inişli çıkışlı bir süreç izlemiştir.
Uzunca zaman mesele tanınma, tanınmama ekseninde sürmüştür. Kimlik taleplerinin başlangıç noktasını “varlığın kabul edilmesi” oluşturmuştur. Hükümetlerin veya kamu otoritesinin yok sayma, inkar etme, görmezden gelme gibi tutumları devlet-toplum-birey ekseninde gerilimin sürmesine, taleplerin bastırılmasına yol açmıştır. Varlığı kabul edilmeyen kesimlerin doğal olarak talep ve sorunları da siyasetin konusu yapılamamıştır.
Bir dizi yanlış uygulama sorunu daha karmaşık hale getirmiştir.
1980'li yıllardan sonra ise bu kesimlerin kimlik taleplerini siyasallaştırmaya başladıklarını gördük. Bu siyasallaşmanın önemli bir boyutunu illegal faaliyetler oluşturdu.
Kürtlerin ve Alevilerin ateist-Marksist hareketle teması iki yapıyı da kısmen dönüşüme uğrattı.
Bu dönüşüm bir yandan ana yapının karakter değiştirmesine diğer yandan da ana blok içinde farklılaşmalar ve ayrışmalar yaşanmasına yol açtı. Aleviler ve Kürtler içindeki örgütlenmeler de doğal olarak düşünce ve eylem düzeyindeki bu farklılaşmalardan etkilendi.
Kimlik talepleri, sorunu tanımlama ve çözüm yolları, kullandıkları yöntem ve usüller de aynı değişimden nasibini aldı.
Bugün geldiğimiz noktada ise artık bir yok sayma ve inkar politikası görülmüyor. Kürtlerin de, Alevilerin de varlığı kabul ediliyor, tanınıyor. Var sayma aslında işin yüzde ellisidir. Var sayılan bir kitlenin meşru ve demokratik taleplerini değerlendirmek, karşılaştıkları zorlukları ve sorunları aşmak kaçınılmazdır.
Sorunun mahiyeti, nasıl nitelendirildiği, nasıl çözülebileceği konusundaki farklılıklar işin tabiatı gereğidir. çünkü bu kesimler de tek bir blok değildir, aynı kesimin içinde meseleyi tanımlama biçimi de zaten farklı farklıdır. Aslında devletin görevi bir kitleyi tanımlamak değil, varlığını kabul etmek, varolan durumu anlamaya çalışıp gereğini yapmaktır.
Bastırılan düşüncelerin serbestlik bulduklarında ölçüsüz ve makul olmayan boyutlara ulaşacak özellikler taşıması da doğaldır. Aşırı, rasyonel olmayan, yeni ayrışmaları tetikleyecek öneriler hukuki zeminde kaldıkları sürece demokratik/hukuki rekabet ve mücadele zemininin parçası olurlar. önemli olan sağduyu sahibi ana kitlenin düşünce ve yaklaşımıdır, talep ve beklentileridir. Ana kitle için ise en temel insani hakların varlığı ve uygun yaşama şartlarının temini temel zemindir.
Bu kesimlerin bir kısım taleplerinin siyasallaşması kaçınılmazdır. çünkü her türlü sorunun çözümünde siyaset baş rolü oynar. Bu kesimlerin siyasallaşması ise bir kısım yeni sorunları da beraberinde getir. Kimlik siyasetinin çatışmacı boyutları ve kendi içlerinde yaşadıkları siyasi ayrışmalar meselenin toplumsal düzeyde de yeni ağrılar üretmesine sebep olur.
Mezhep ve etnisite merkezli siyasal hareketler yerine, siyasi partilerin din, mezhep ve etnisite gibi farklılıkların kimlik taleplerini demokratikleşme şemsiyesi altında değerlendirmeye alması daha yararlı olacaktır. Mesele Kürt partisiyle, Alevi partisiyle değil, tüm kesimlerin sorunlarını siyasetin konusu yapan demokratik Türkiye partisi formatıyla değerlendirilebilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.