Mahalle baskısı fitnesi
Mahalle denilen şey, halktır, millettir. Her milletin kendi değerleri vardır. Deveye, hörgücü yük değildir. Milletin değerleri, millete yük olmaz. Başka milletlerin inanç, âdet ve değerlerine yabancılık olsa da bundan bir baskı anlamı çıkarılamaz. Bilerek bilmeyerek Müslüman mahallesinde baskı yaygarası, İslâmfobia taktiğidir. Batı’nın “öteki” dediği ve “ılımlılaştırma” adı altında kendine benzetmek istediği İslâm’a karşı kültür savaşıdır. Siyonizm güdümünde bir tür elitler, içki, kumar, eroin gibi tüm felaketleri korumaya alırken, Müslüman’ı değer ve yaşam tarzından uzaklaştırmak, Anadolu’yu Anadolu olmaktan çıkarıp asimile etmek, yutmak istiyorlar. Yalnız Müslüman mahallesinde baskıdan söz ediliyor. Bekaretini açık artırmaya çıkaranların ahlaksızlık virüsü dahi “özgürlük” diye takdim, reklam ve teşvik ediliyor.
Her ülkenin diğerinden farklı âdetlerinin olmasından tabii ne var? Farklı olmak baskı değildir. Cihan İmparatorluğumuzda 72 millet yaşadı. Kime baskı yaptık, dinini, ahlakını, yaşam tarzını değiştirdik? Türkiye’de baskı, Müslüman’ın ahlak ve aile yapısınadır. İslâmfobia tatbikatıdır. Mahalle ve kanunlara rağmen kıyafetinden yüzüğüne, ibadetine kadar fişlenen, Müslüman mahallesinin insanıdır. Baskı, fişleyenden gelmektedir.
Vatanı “kamusal alan” türü yasak bölgelere parçalayıp, halkı hastaneye dahi sokmayan zihniyet felakettir. “Mahalle baskısı” sloganının sinsiliği fark edilmez, insan kendi mahallesine yabancılaşır, düşman psikolojisine girerse bu çok daha büyük bir felaket doğurur. Şakalaşma vasıtası ve eğlence görünümlü bu slogan tehlikeli bir bombadır. Milletler, değerlerini yaşayıp yaşatarak varlıklarını korurlar. Aksi, “İnsan Denizi Çin”de kaybolan milletlerin akıbetini paylaşmaktır.
Milleti kendi değerlerine, milletine yabancı, hatta düşman psikolojisine sokan “Baskı Gözlüğü”ne muhabbet, bilerek, bilmeyerek veya yeni bir kavram keşfetmenin entel gururuyla olsun, kültür istilasına çanak tutmaktır. “Truva Atı” davetiyesidir.
Bu kavram bize terstir. Osmanlı mahallesi, 72 milleti bir araya getirmiş, kimse kimseyi baskı olarak görmemiştir. Bugünkü başörtüsünden kurbana kadar saldırı, içki-kumarı marifetmiş gibi takdim gayreti, Anadolu’nun değil, zorbalığın marifetidir.
“Mahalle baskısı” gibi milleti ayrıştıracak, her vatandaşın diğerini kendine baskı yapan, baskı doğuran bir unsur olarak görmesine yol açacak kavramlar değil, tam tersine milleti kaynaştıracak, dayanışma doğuracak, dostluk iklimi kuracak kavramlar üretmeliyiz. Ne var ki bulaşan, kolay yayılan hastalıktır, sağlık değil.
“Büyüklük, büyüklerin yolunda yürünerek elde edilir”. Büyük milletler büyük nesiller yetiştirir. Anadolu mahalleleri ve ailesi, terbiyenin, milli değerlerin okuludur. Baskı, mahallemize yabancı bir otorite zorbalığıdır. Mahalleye “baskı”; karşı eylemlere “özgürlük” imajı yüklemek şeytani bir fitnedir.
“Kul, kusursuz olmaz”. Milletler de yanlış yapar. Tekamül temel kuraldır. Değişen dünya karşısında eskiyen âdet ve alışkanlıklar olur. Adalet olursa, kan davası kalkar. Nadir ve küçük yanlışlarla, mahalle itham altında bırakılamaz. “Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz; -Gelmişiz dünyaya milliyet nedir öğretmişiz!” dedirten, dünyanın hayran kaldığı milletimizin inancının, yani İslâm’ın yoğurduğu Anadolu mahalle ahlakı, misafirperverliği, dürüstlüğü, saygısı-sevgisi, dostluğu, vefası gibi eşsiz değerlerin hayat olduğu yerdir Anadolu. Baskı değil, özlem diyarıdır. Gözde tüten “sıla-i rahim”dir. Mahallemizle baskı kavramını yan yana getirmemek en hayati meselelerimizden biridir. Eksiklerimizi düzeltelim. Çıktığımız ocağa tükürmeyelim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.