28 Şubat ve yargı

28 Şubat ve yargı

12 Eylül darbecilerinin yargılanması için iddianame hazırlayıp dâvâ açan Savcı Sacit Kayasu, bu girişimin bedelini meslekten ihraç edilerek, hattâ avukatlık yapmasına dahi izin verilmeyerek ödemek zorunda bırakılmıştı.

Daha sonra Kayasu, kendisine yapılan haksızlığı AİHM’e götürdü ve orada açtığı dâvâyı kazandı. Şimdi top Türkiye’de. Bakalım, Kayasu yine savcılığa dönüp, 12 Eylülcüler için başlattığı süreci kaldığı yerden devam ettirebilecek mi?

Gerçi aradan geçen zaman zarfında, 12 Eylül cuntasından, darbe öncesinin Kara Kuvvetleri Komutanı Nurettin Ersin’le Jandarma Komutanı Sedat Celasun vefat etti. Dolayısıyla, onlarla yapılacak hesaplaşma da mahşer gününe kaldı.

Ama burada asıl maksat, çok karmaşık bir iç ve dış ilişkiler ağında tezgâhlanan darbe operasyonunun fiilen icrasında görevlendirilen birkaç kişiyi yargılamanın ötesinde, bizatihî darbe zihniyetini tamamen etkisiz hale getirip, muhtemel yeni darbe teşebbüslerinin önünü kesmek.

Burada ilk akla gelen, Deniz Kuvvetleri eski Komutanlarından Özden Örnek’e ait darbe günlüklerinde bahsi geçen ve Ayışığı, Sarıkız, Yakamoz gibi kod isimleriyle anılan girişimler.

Ergenekon sürecinin başından beri hep birlikte izlediğimiz gibi, devam eden operasyon, bir türlü, 2003-4 yıllarında gerçekleştirilmek istendiği belirtilen söz konusu girişimlere uzanamadı.

Oysa Örnek’e ait olduğu kesinleşen günlüklerde bu girişimler, bütün ayrıntılarıyla, isim, tarih ve yerler tek tek belirtilerek yer alıyordu.

Buna rağmen bu konuda herhangi bir operasyon ve soruşturma yapılamadı. Günlükler ve orada ismi geçen paşalarla ilgili bir işlem gündeme gelmedi, “Bunlar doğru mu?” suali sorulmadı, ifadeleri alınmadı, iddianame hazırlanmadı.

Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınan bazı emekli orgeneraller hemen serbest bırakıldı; evvelce tutuklanmış olan ikisi önce GATA’ya sevk edilip ardından tahliye edildi.

Böylece, darbe girişimlerinin de hesabının sorulacağı yönündeki beklentiler iyice zayıfladı.

Hal böyle olunca, Kayasu’nun yarım kalan teşebbüsünün tamamlanma ihtimali de azalıyor.

(Kayasu’dan bahsederken, Şemdinli dâvâsının, üzerine hışım çeken meşhur ve mağdur savcısı Ferhat Sarıkaya’yı hatırlayalım. Ve artık kendisinden hiç haber alınamayan Sarıkaya’nın da Kayasu gibi AİHM’de hakkını arayıp aramadığını soralım. Bakalım, cevap alabilecek miyiz?)

Aslında, 12. yılını geride bıraktığımız 28 Şubat’ı sorgularken, o dönemde, sürecin dayatmalarıyla çelişen bir tavır ortaya koydukları için görevden alınan, sürgün edilen veya emekli olmaya zorlanan hakim ve savcılarla ilgili de geniş, etraflı bir dosya hazırlanmasına ihtiyaç var.

Genelkurmay eski Adlî Müşaviri, e. Tümg. Erdal Şenel son Ergenekon dalgasında gözaltına alındığında, vaktiyle Deniz Kuvvetleri Komutanlığında patlak veren “köstebek” olayını takiben askerî mahkemede açılan dâvâda, tepeden gelen talimatlara rağmen hukuka ve vicdanlarına uygun karar verme eğilimindeki heyet üyelerinin ne gibi baskılara muhatap kılınıp bilâhare dağıtıldıkları bir miktar gündeme gelmişti.

Açılan dâvâlarda başörtüsü yasağının haksızlığına hükmeden idare mahkemesi üyelerine ve bu meyanda yasakçı bir üniversite rektörüne karşı dâvâ açan Başsavcı Reşat Petek’e ne gibi bedeller ödetildiği de bu dosya içinde yer almalı.

Tecrübeli hukuk ve siyaset adamlarırdan İhsan Tombuş’un Yeni Asya’da dile getirdiği “27 Mayıs’ı, 12 Mart’ı, Tek parti ve DP dönemini, 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül ihtilâllerini yaşadım. 28 Şubat’ta hepsinden fazla hukukun hırpalandığını, hukuka tasallut ve saldırı vuku bulduğunu, hukukun çiğnendiğini, evrensel hukuka aykırı davranışlara girildiğini gördüm” tesbitini doğrulayan bu örnekler mutlaka derli toplu bir doküman halinde kamuoyuna sunulmalı.

Ve yargı, bu utanç yükünden artık kurtulmalı.


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi