Hisseli kıssalar

Hisseli kıssalar

Okula gidip de kimya dersi gören herkes, ünlü kimyacı Lavoisier’ı duymuştur.
Hele adını verdiği “Lavoisier Kanunları” pek ünlüdür kimya biliminde.
Lavoisier, sadece bir kimyacı değil, aynı zamanda siyasetçidir de.
1789 Devrimi’nin içinde yer alıp aktif görevler üstlenmiş, daha sonra milletvekili de olmuştur.
Bir çok kişinin başına gelen Lavoisier’ın da başına gelir ve ünlü bilgin, bir süre sonra devrim sonrası işbaşına gelen yöneticilerle düşünce ayrılığına düşer.
Görüşleri nedeniyle mahkemede yargılanır.
İşe bakın ki, yargılama faslı, tam da çok önemli deneylerden birini sonuçlandırmak üzere olduğu sürece denk gelmiştir.
Yargıçtan hiç değilse deneyini tamamlamak için süre ister.
Bu gün ismini kimsenin hatırlamadığı ihtilal mahkemesi yargıcının, ismini herkesin bildiği Lavoisier’a verdiği cevap, tarihin özlü sayfalarında yerini alacak kadar çarpıcıdır:
“Cumhuriyetin bilginlere ihtiyacı yoktur Mösyö!”
Türkiye’nin sorunlarının adamakıllı bir şekilde ve eni konu tartışılması da oldum olası sevilmez bizim belli çevrelerimizde.
Bizde de konuşmaya, tartışmaya pek ihtiyaç yoktur yani.
Bu nedenle de, bilimsel ve sosyolojik değeri olan yaklaşımlarla toplumsal problemlere eğilmek yerine “irtica, vatan hainliği vb” duygusal, hamasi ve sosyolojik değeri olmayan yaklaşımlar tedavüle sürülür hemen.
İdeolojik fanatizmin yanında her şey bir teferruattır.
Hatta bir YöK Başkanımız ne buyurmuştu:
“Gericilerle mücadele için bilimsel çalışmalar askıya alınabilir.”
Peki böyle yapılır da ne olur?
Sorunlar çözülmüş mü olur?
Hayır...
Sorunlar olduğu yerde sayar, sadece konuların etrafında hamasi efsaneler, başı sonu belirsiz heyulalar oluşturulur; o kadar!
Hiçbir şey adam gibi tartışılamaz yani.
Nitekim başörtüsü sorunu gündeme geldi diye, bu aralar üniversitelerimiz ayağa kalktı.
Merak edenler için, baştaki öykünün devamını da anlatalım bari.
Cumhuriyetin bilginlere ihtiyacı olmadığını söyleyenler, Lavoisier’ı giyotinle idam ettiler.
Lavoisier’ın son sözleri şu olmuştu:
“Kellem kesilip de giyotinin sepetine düştüğü vakit, gözlerime bakın. Eğer gözlerimi iki kere kırpıyorsam, anlayın ki, kafa vücuttan ayrıldıktan sonra da beyin bir süre daha düşünebiliyor demektir.”
Anlatılana göre, kafası koptuktan sonra iki kere göz kırpmış!..
¥
Fransa’da müzeyi gezen Temel, yorulunca bir koltuğa oturmuş.
Biraz sonra Müze memuru hışımla gelmiş:
"Buraya oturamazsınız. Bu 14. Lui'nin koltuğu!
Temel hiç istifini bozmadan "Zararı yok dayı" demiş, "O gelince kalkarım."
Aslında Temel’in, 14. Lui’nin koltuğuna oturmayı başarmış olmasında fazla abartılacak bir yan yok.
İddia ediyorum;
Her insan, eğer azmederse, 14. Lui de dahil, bir gün herkesin koltuğuna oturabilir.
Ancak...
Sıkıysa birisi kalksın da CHP lideri Deniz Baykal’ın koltuğuna otursun bakalım.
Babayiğit diye ona derim ben!..
¥
Bir kurbağa bir ayran bakracının içine düşmüş.
Biliyor ki, kendisini koyverse, boğulup gidecek.
O da ne yapsın; çırpınmaya başlamış.
O çırpındıkça ayranın yağı üstte birikmeye başlamış.
Derken yağ büyüyüp de üzerine oturacak hale gelince de biraz dinlenmiş.
Peki çilesi bitmiş mi?
Hayır.
Durumu gören ayran sahibi, biriken yağı aldıktan sonra kurbağayı öteki bakraca atmış.
Bu durum böylece sürmüş gitmiş.
Bizim ülkemizde de öyle değil mi?
Büyük çoğunluk sabah akşam üç kuruş kazanmak için çırpınıp duruyor, devlete vergisini de veriyor.
Ancak iş temel hak ve özgürlüklere gelince, beşinci sınıf bir demokrasiyle yetinmesi isteniyor.
Her zaman ülkenin kaymağını yiyen mutlu azınlığın büyük patronlarına gelince, onlar da, çırpınan vatandaştan biriken yağları toplayıp duruyorlar.
Dahası bir de hükümetlere akıl verip “Ekonomiye bakın, şimdi başörtüsünün sırası mı?” diyorlar!..
¥
İki kedi, bir kalıp peynir bulmuş ve kendilerine paylaştırması için tilkiye vermişler.
Tilki gayet adil bir hakim edasıyla, peyniri ortadan ikiye böldükten sonra, terazinin iki kefesine koymuş.
Bakmış biri ağır, ondan biraz yemiş tekrar koymuş.
Bu sefer bakmış öbürü ağır, ondan da biraz yemiş, bu kez diğeri ağır.
Vaziyet böyle devam ederken, kediler bakmış ki tilki malı götürüyor, peynir yavaş yavaş eriyip gidiyor.
Demişler ki:
“Biri ötekinden ağır olsa da önemli değil tilki kardeş. Sen peynirimizi geri ver.”
Tilki gayet ciddi bir yargıç edasıyla “Mümkün değil kardeşlerim” demiş, “Siz razı olsanız da adalet razı gelmez!”
Ee, adalet ve yargı her şeyin başı.
Bir ülkede de bir çok şey yapılabilir ama..
Adalet razı gelirse!..
-
Şoför, çarptığı yayayı teselli eder :
“Gene de şansınız varmış, çünkü size çarptığım yer, tam da doktorun karşısı.”
çarpmanın şiddetinden dolayı yerde yarı baygın şekilde yatan adam, inleyerek güçlükle cevap vermiş:
“Sus... Eşşoğlusu... O doktor benim!”
Bunun yorumu da size ait.
İyi haftasonları efendim...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi