Var olanı yok saymak çözümsüzlük demektir
Toplum genellikle bir takım kalıplaşmış düşüncelerle şartlandırılmış ise bunun ortadan kaldırılması sanıldığı kadar kolay olmuyor. Diyebiliriz ki zaman içinde pekçok şey değişiyor ama şartlanmışlıkları, ön kabulleri değiştirmek zor oluyor. Bu arada bu şartlanmışlıklar çoğu zaman bir takım gerçek ya da sanal korkular üzerine oturtulunca işler iyice karışıyor.
Lise yıllarımda içinde bulunduğum grupda ne zaman ortaya kürt lafı atılsa hemen tepki gelir, aslında kürt diye bir toplumun olmadığı, Anadolu'da yaşayanların hepsinin aynı merkezden buralara göç ettiği ileri sürülürdü. Hatta bununla da yetinilmez karlı dağlardan insanlar yürürken çıkan kart-kurt sesinin zamanla kürt olarak değiştiğini eklerlerdi. Doğrusunu söylemek gerekirse biz de o yıllarda bu işin mantıksız olduğunu kabul etsek de genel kabullerimiz sebebiyle sesimizi pek çıkarmazdık. Halbuki bize bu söylenenler doğru bile olsa bazı insanlar kendilerini kürt olarak tarif ediyorlarsa sizin doğrunuz bu gerçeği değiştiriyor mu?
Elbette sadece bu konuda değil ekonomik, siyasi, sosyal ve dini alanlarda da topluma şırınga edilmiş genellemeler hâlâ davranışlarımızı şekillendiriyor. Tepkiler karşı tepkiye yol açıyor, bu da zamanla çatışmaya kadar varıyor. Neticede toplum olarak kendini kim ne olarak tarif ederse etsin acı çekiliyor. Sanki dünyaya acı çekmek için gelmiş bir toplum gibiyiz. Farkılıklara karşı var olan tahammülsüzlük de buna eklenince sonunda toplumda ortaya bir ayrışma çıkıyor.
Bugün gelinen noktada görüldü ki bir gerçeğin yok sayılması o gerçeği ortadan kaldırmıyor. Bir problemi görmezden gelmek de aynı şey. Elbette bazı problemlerin temelinde yatan yanlışları görmezden gelmek de ülkemizi bir sorunlar yumağı haline getiriyor.
Söz gelimi 1984 yılından beri ülkemizde bir terör olayı var... Ve bu olayın arkasında da PKK var. Ülkemiz ve insanımızın bunları hiç görmemesi ve acıları yaşamamasını gönül arzu ederdi. Ama böyle bir olgu da var... Arkasında kimler var, kimler destek veriyor. Özellikle bir takım ülkelerin bu destekten ne gibi yarar umdukları üzerinde düşünülüp ve bunların karşı tedbirinin alınması gerekirken bunların üzerinde yeterince durulduğunu söylemek mümkün değil. Sebep tam olarak tespit edilmeyince ortaya çıkan sıkıntıların giderilmesi de mümkün olmuyor.
Bu arada var olan sorunlar partiler tarafından iç politika malzemesi yapılmaya başlandığında işler iyice karışıyor... Çözüm adeta imkansızlaşıyor. Çünkü, siyasiler bir olayı daha başından itibaren ters bir açıdan ele alıp yorumlamaya başladıklarında ileriki yıllarda o yorumlarından vazgeçmeleri zorlaşıyor. Çözüm yönünde atılan adımlar da bu noktada etkisiz hale geliyor.
Eğer bazı siyasiler geçmişte, "Türkiye halkı" şeklinde bir değerlendirme ve yaklaşımı bölücülük olarak nitelendirmişlerse bu sözü rakiplerinden birisi söylediğinde hemen "Bölücü" damgasını yiyorlardı... Ancak, Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ geçtiğimiz günlerde böyle bir değerlendidrme yaparak bilinen yaklaşımı değiştirince geçmişte "Türkiye halkı" nitelendirmesini bölücüklük olarak algılayıp karşı çıkanlar şimdi açık düşmüş oldular. Karşı bir görüş ortaya koyamıyor, geçmişte kendilerini bağladıkları için destek de veremiyorlar... Kısacası çözüm yönünde atılan adıma destek vermiyor, veremiyorlar.
Ortada bir sorun varsa önce bu sorunun kabulü, arkasından sorunun temelinde yatan sebeplerin tespiti ve tedavinin başlatılması gerekir. Eğer, var olan hastalık reddediliyorsa tedavisi mümkün olmaz ve o hastalık sonuna kadar gider.
Dileriz bir takım şartlanmışlıklardan kurtulur ve halkımıza da biraz olsun güvenmeyi öğrenebiliriz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.