Yayla haksız mı?

Yayla haksız mı?

Bir yabancı gazeteye açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Atilla Yayla’nın, “Katı laik Türkler, dindarlardan nefret eder. Dindarları insandan saymaz; bir an önce buharlaşmasını, yok olmasını isterler” demesi, medyamızdaki bir kısım “katı” arkadaşları epey sinirlendirdi ve “Böyle bir şey yok. Bu tür gerçekle bağdaşmayan sözler nasıl söylenir” türünden itirazlarda bulundular.
Daha sonra Emre Aköz ve Ahmet Kekeç, tartışmaya dahil olup Yayla’nın sözlerine destek verdiler.
Bence de Yayla, tespitlerinde haklı.
Bunu kanıtlamak için öyle uzun boylu tartışmalara girmeye gerek yok.
Yıllardır bu ülkenin gazete ve televizyonlarında, sırf başörtüsü üzerinden yapılan laiklik tartışmalarında takınılan tavır ve benimsenen konuşma üslûplarına bakıldığında bile, mezkur çevrelerin “öteki” saydıklarına karşı nasıl bir ruh hali içinde olduğu kolayca anlaşılır.
Fazla uzağa gitmeye de gerek yok; son birkaç gün içinde başörtüsü konusunda yapılan yasal düzenlemenin, Cumhurbaşkanı Gül tarafından onaylanmasıyla PKK kamplarına dönük askeri operasyon arasında tuhaf ötesi bağlar kurarak yapılan yorumlar dahi, Prof. Yayla’nın haklılığını tescil açısından yeterince aydınlatıcı görünüyor.
örneğin; dün bir televizyon kanalında görüşlerini açıklayan “katı” bir arkadaş şöyle diyordu:
“Gül’ün başörtüsü düzenlemesini onaylarkenki zamanlaması, tek kelimeyle ayıptır. Ayıptır diyor, daha ötesini burada söylemek istemiyorum. Askerimiz dağlarda şehit olurken, belli ki bunlar ülkeyi değil kendilerini düşünüyorlar.”
Bu söylemde benim dikkatimi en çok çeken, “Belli ki, bunlar kendilerini düşünüyorlar” cümlesindeki “kendileri” oldu.
Kimdir bu “kendileri?”
Başörtüsü konusunda yapılan bir düzenlemeyi onaylamak, niye sadece “kendileri” denilen bir kesimle ilişkilendiriliyor?
Bu toplumun çok büyük bir oranı bu anlamsız yasaktan muzdarip değil mi?
Dahası, askeri operasyon sürerken Meclis'ten geçmiş bir yasanın onaylanması nasıl oluyor da, “fırsattan istifadecilik, kurnazlık, cinlik vs.” olarak yaftalanabiliyor?
Sanki birçok başörtülü ana, bu vatana çocuğunu şehit vermemiş gibi, şehitlikle başörtüsünü, askeri operasyonla bir yasanın onaylanmasını, sanki bunlar birbirinin zıttı, engelleyicisi veya alternatifi şeylermiş gibi karşı karşıya getirmek hem sakillik ve çiğlik, hem de toplumsal barış ve huzurumuz adına talihsizce ve sorumsuzca yapılmış bir kıyastır.
(Tabii Gül’ü kurnazlıkla suçlarken, aslında kendilerini de, bu kurnazlığı derhal farkeden külyutmazlar kategorisine yükseltmiş oluyorlar zımnen!)
önce başörtüsü konusundaki düzenleme için “Şimdi zamanı mıydı?” demişlerdi.
Bu sefer de yasanın onaylanmasından dolayı, “Operasyon yapılırken onaylamanın zamanı mıydı?..” diyorlar.
Malum, Cumhurbaşkanı'nın bir yasayı incelemek için en fazla 15 günlük süresi var.
Eğer bu süreyi sonuna kadar doldurmaya kalksaydı, gene benzer şeyler söylenecekti.
Bu ülke insanlarının büyük bir kesimini muzdarip eden bir sorunun izalesini “kendilerini düşünüyorlar” demek suretiyle değerlendirmek, bir dışlamanın bir ayrıştırmanın, bir öteki görmenin dışında nedir?
Bu ülkede bir bu arkadaşlar, bir de “kendileri” denilenler mi var?
Bu ülkenin Mehmetçiği, zaten bu “kendileri” dediklerinizin de çocukları değil mi?
Asıl ayıp; askerle “kendileri” denilenleri sanki iki ayrı ülkenin insanları gibi göstermeye çalışmak değil midir?
Bir başka yazar da, dün köşesinde, operasyon günü başörtüsü düzenlemesine Gül’den onay çıkmasını şöyle anlatıyordu:
“O gün akşam çankaya’dan gelen bir haber yüreğimizi kor gibi yaktı. Bir Cumhurbaşkanı; Atatürk’ün koltuğunda oturan bir Cumhurbaşkanı, 11 gündür beklettiği yasayı önüne getirtip onaylayabiliyordu. Bir insanın vicdanı, yüreği böyle bir günde, nasıl böyle bir şey yapmaya izin verebilir?”
Bu satırları okuyan da, “Acaba Cumhurbaşkanı şehitler verilen bir ortamda ahaliyi vur patlasın çal oynasın türünden eğlencelere davet eden bir kararı mı onayladı, ya da bilmediğimiz çok büyük bir vicdansızlığa mı imza attı” diye düşünecek?
Oysa olan ne?
Bu ülkede yıllardır hukuksuz yere eğitim hakkı ellerinden alınan, dışlanan, ikna odalarında sorgulanan, başlarının açtırıldığı özel kulübelerde her türlü acı ve çelişkiyi yaşayan genç kızlarımızın üniversiteye gidebilmesini sağlayan bir düzenleme.
Bu “katı” arkadaşların gözünde başörtüsü ve başörtülüler nasıl bir yer işgal ediyor; düşünün artık!
Ey katı arkadaşlar;
Gencecik kızlarımızın yıllardır uğratıldığı “vicdansızlığın” bir tek gün bile vicdanlarınızda bir sızıya neden olmaması yetmezmiş gibi, üstüne üstlük bir de tam tersine, onların uğratıldığı vicdansızlığın bir nebze olsun giderilmesi de gözünüze “vicdansızlık” gibi görünebiliyorsa…
Atilla Yayla az bile söylememiş mi?
-------
münaşaka
Rektörler, YöK Başkanı özcan’ın “başörtüleri üniversiteye alın” talimatını dinlememişler.
Bir ülke ki; “üniversitelerde kılık kıyafet serbesttir” diyen bir yasa bile yıllardır “Yasaktır” şeklinde yorumlanmışsa...
O ülkede “Başörtülüleri üniversiteye alın” talimatının da “almayın” şeklinde yorumlanması normaldir.
--------
sözünözü
Kendi ülkenin insanını sevmeden, bırak vatanperver olmayı, adam bile olamazsın.(Mehmet Altan)


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi