Abdulkadir Özkan

Abdulkadir Özkan

Üzülmek çare değil Sayın Başbakan

Üzülmek çare değil Sayın Başbakan

Başbakan Erdoğan'ın inancından dolayı kötü muamaleye maruz kalan öğrencileri araması, üzüntülerini iletmesi insani açıdan elbette çok güzel bir davranış. Ancak, bu memlekette inancından dolayı kötü muamele gören, aşağılanan, kürsülerden indirilen öğrencilere üzülen sadece Başbakan değil. Hepimiz üzülüyoruz. Hatta zaman zaman yaşananları televizyon ekranlarından izlerken gözyaşına boğuluyoruz. Gözyaşlarımızı engellesek boğazımızda yumruk gibi düğümlenen hıçkırıklar sebebiyle bazen konuşamaz, nefes alamaz hale geliyoruz. Tüm bunlar olayları önlemeye, insanların inançları sebebiyle aşağılanmasını engellemeye yetmiyor. Benim ya da başkalarının üzüntüsü belki olayların tekrarını engellemeye yetmeyebilir ama söz konusu olan Başbakan ise aşağılanan, kötü muamele görene telefon açıp üzülmemesini söyleyen Başbakansa bu üzüntü ifadesinin ardından çözümün gündeme gelmesi gerekir. Gerekirse böyle bir zulmün ve haksızlığın ortadan kaldırılması için sorumluluk mevkiinde olanlar bedel ödemeyi göze alabilmelidirler. Meseleye çözüm bulamıyorlarsa üzüntünün ve acının paylaşılması acıyı gidermez diye düşünüyorum. Çünkü, belli ki inancından dolayı insanların aşağılanması karşısında üzüntüsünü belirtmenin ötesinde Başbakan'ın da elinden birşey gelmiyor. Başbakan da benim gibi çaresiz durumda. Çaresiz değilse bile en azından şimdilik benimle Başbakan'ın olaya müdahale ve çözüm bulma hususunda durumlarımız aynı. İşte böyle bir düşünceye sürüklenmiş olmak insanı daha çok üzüyor.

Bu memlekette nedense bir türlü herkesin inandığını inandığı gibi yaşaması, istediği gibi inancını öğrenmesi ve öğretmesi sağlanamadı. Bırakın bu serbestinin sağlanmasını engeller daha da artırıldı, yasak duvarları daha da yükseltildi ve kalınlaştı.

Bu memlekette kimse inanmayana niçin inanmıyorsunuz demezken, buna gerek bile duymazken inanan insanların önüne çıkartılan engeller karşısında herkes suskun. Hatta, demokrasi, özgürlük ve insan hakları gibi kavramları dillerinden düşürmeyen, kendilerinden başka herkesi özgürlüklere karşı kabul eden bir takım entel çevreler kendilerini inanç özgürlüğünün önündeki engelleri kalınlaştırarak kalıcı kılmakla görevli addediyorlar. Başbakan Erdoğan ise bu toplumun önemli bir kesimi tarafından söz konusu engelleri kaldırması için iktidara getirildi.

Bu hususta yanlış düşündüğüme inanan varsa tartışmaya hazırım. Ancak gelinen noktada görünen o ki, Başbakan da söz konusu engelleri kaldırmak yerine telefon açarak üzüntü belirtmekten öte adım atamıyor. Artık inanan insanlar üzüntülerinin paylaşılmasını değil, kendilerine de inançsızlar kadar özgürlük alanı açılmasını bekliyor ve istiyorlar.

Elbette Başbakan Erdoğan'ın açtığı telefonlar eskiye göre ileri bir adımdır. Geçmişte inancından dolayı aşağılanan yavrulara yöneticiler sahip çıkmadıkları gibi bir de kötüleme kampanyasında yer alıyorlardı. Şimdi Başbakan Erdoğan en azından "Üzüntünüzü paylaşıyorum. Sizinle aynı düşünüyorum" demek suretiyle insanların yüreğine su serpiyor. Ama bu su serpiş kötü muamele ve aşağılamanın son bulmasına yetmiyorsa, insan ister istemez değişen fazla birşey yok diye düşünmek zorunda kalıyor.

Eğer bu memlekette gerçekten demokratik bir yönetim varsa artık herkes eşit şartlar altında düşünce ve inancını yaşayabilmeli bu hususta hiç kimsenin himmetine muhtaç olmamalıdır. İnanç hürriyetinin tam olmadığı bir ülkeye demokratik ve özgürlükçü demek mümkün değildir. Böyle bir iddia sadece toplumu kandırılması kolay fertlerden oluşuyor kabul etmek demektir ki buna kimsenin hakkı olamaz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdulkadir Özkan Arşivi