Cemaatler, dikkat!
Erzincan Başsavcısının tutuklanmasıyla zirve yapan yargı krizinin perde gerisinde, bazı cemaatlerle ilgili operasyon hazırlıklarının yattığı söyleniyor. Ve ortaya çıkan durumu “cemaat hesaplaşması” olarak niteleyip “Cemaatlere dokunan yanıyor” gibisinden provokatif ve tahrikkâr değerlendirmeler yapanlar var.
Bunların içinde, daha yakın zaman önce Cübbeli Ahmet Hocaya telefonla “Geçmiş olsun” diyen CHP lideri Baykal’ın da bulunması ilginç.
Zira tutuklanan Başsavcının operasyon yapmak istediği söylenen cemaatler içinde, Cübbeli Hocanın önde gelen mensuplarından olduğu İsmailağa cemaatinin de bulunduğu belirtiliyor.
Diğer bazı cemaatleri de kapsadığı iddia edilen söz konusu operasyonun, Albay Çiçek imzalı “irtica ile mücadele planı”nda öngörülen eylemlerden biri olduğuna ilişkin haberler de var.
Bütün bunlar, irticanın bir numaralı iç tehdit olarak gösterildiği Millî Güvenlik Siyaset Belgesinden bu yöndeki değerlendirmelerin çıkarılacağına dair tartışmalar sürerken cereyan ediyor.
İrticayı cemaatlerle özdeşleştirip, yine düzmece senaryolarla birşeyler kotarılmaya çalışılıyor.
İsmailağa cemaatinin manevî önderi Mahmut Efendinin, “İsim ve soyadımızı kullanarak başka amaçlar peşinde koşanlarla ilgimiz yok” diye özetlenebilecek bir açıklama yapma ihtiyacı duyması, herhalde bunlarla da bağlantılı olsa gerek.
“Bugüne kadar Allah ve Resulünün buyurduklarını anlatma ve yayma dışında, legal veya illegal hiçbir kuruluşla ve özellikle de siyasetle alâkamız olmamıştır” diyen Hocaefendi, “Bazı kuruluşlara icazetimiz varmış gibi yapılan yakıştırmaları da kınıyorum” ifadesini de kullanıyor.
İşaretler, buradaki şifreli mesajların adreslerine ulaştığını gösteriyor ve belli ki, cemaat bu açıklama ile, yeni komplolara karşı vaziyet alıyor.
Hatırlanacağı gibi, son olarak 2006 Eylül’ünde Bayram Ali Hocanın camide katledilmesi ve akabinde katilin, işi bitirdikten sonra derhal sırra kadem basan bir “ekip” tarafından oracıkta “linç” edilmesi olayında cemaat ağır bir darbe almıştı.
Neyse ki, bu ağır ve kanlı provokasyona rağmen, cemaat müsbet hareket çizgisindeki vakur ve olgun duruşunu korudu ve oyuna gelmedi.
Ama oyunların biri bitiyor, başkası başlıyor.
Ergenekon belgeleri, sakal, sarık ve cübbe gibi şeklî unsurları yerine getirerek cemaat içine sızan epeyce ajanın varlığını gösterirken, bu çeşit sızmaların başka cemaatler için de söz konusu olduğunu ortaya koyan epeyce ipucu mevcut.
Mensuplarının, bağlı oldukları camianın aslî iştigal ve hizmet alanlarının ötesine geçerek, bilhassa siyaset ve ticarette çok ileri noktalara vardıkları cemaatlerde sızmalar da ona göre oluyor.
O itibarla, tamamen manevî hizmetlere odaklanması gereken cemaatlerin, kendilerini özellikle dünyevî çekişmelere, iktidar ve nüfuz mücadelesi platformlarına çekmeyi amaçlayan tuzak ve tertiplere karşı çok dikkatli olmaları şart.
Zira cemaatlere karşı yıllardır uygulanagelen bozma, dejenere etme, saptırma, aslî hedeflerinden uzaklaştırıp güvenlik güçlerinin hedefi haline getirme planları, konjonktüre ve şartlara göre değişen farklı format ve taktiklerle hâlâ sürüyor.
Ve burada, devletin adliye görevlileri ile güvenlik güçlerinin de tuzağa düşmemeleri lâzım.
Cemaatler içinde yanlış yapanlar olabilir. Ama “suç ve cezanın şahsîliği” ilkesi gereğince, bunlar sadece yapanları bağlar ve müeyyide gerekiyorsa yalnızca onlar hakkında uygulanması icab eder.
Böyle yapılmayıp, cemaatlerin tümünü hedefe koyan yaklaşımlar, hem hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmaz; hem de yol açacağı haksız uygulamalar sebebiyle, zaten bir türlü tam olarak düzeltilememiş olan devlet-millet ilişkilerinde yeni hasarların oluşmasına meydan verir.
Toplumun sosyolojik bir gerçeği olan cemaatleri iç tehdit görme yanlışından artık vazgeçilsin.