Aksi söylense de hukuk üstünlere hizmet ediyor
Başbakan Erdoğan'ın Uranyum anlaşması ile artık İran'a yaptırıma gerek kalmadığını söylemesinin ardından ABD'nin Birleşmiş Miller Güvenlik Konseyi'ne bir dizi yaptırım içeren bir tasarıyı sevk etmesi üzerine, "Üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğü için" uğraştıklarını söylemiş. Doğrusu, olması gereken bu. Ancak özellikle uluslararası alanda hukukun üstünlüğünün lafta kaldığını görmek için İran ile imzalanan protokolün ardından bir takım yeni isteklerin gündeme taşınmasını beklemeye gerek yoktur.
İran'ın nükleer çalışmaları konusunda Türkiye'nin arabuluculuğunun gündeme geldiği ilk günlerde çok iyi niyetle yola çıkılmasına karşılık böyle bir arabuluculuğun ileride Türkiye'yi sıkıntıya sokabileceğini, İran ile ilişkilerin zedelenebileceğine dikkat çekmiştim. Bu tahminimin daha protokole atılan imzaların kuruması bile beklenmeden doğru çıkmasını beklemezdim. ABD ve yandaşlarının bu kadar erken mızıkçılık yapacaklarına tahminimde yoktu.
Halbuki Dışişleri Bakanımız Ahmet Davutoğlu İstanbul'da düzenlediği basın bilgilendirme toplantısında Güvenlik Konseyi'nin daimi üyeleri ile Almanya'nın istediği üç hususunda imzalanan protokolde yer aldığını, yani İran'ın kabul ettiğini açıklamıştı. Buna rağmen, "Protokol imzalandı, şartlarımız kabul edildi ama bu bizi tatmin etmez" anlamına gelen Güvenlik Konseyi'ne sunulan taslak, yemeyi kafaya koymuş alt tarafında su içen kuzuya kurdun "Neden suyumu bulandırıyorsun?" diye çıkışmasına benziyor. Bu hali ile de özellikle sömürgeci güçler için hukukun hiçbir anlamının olmadığını gösterir. Böyle bir ortamda "Üstünlerin hukuku yerine hukukun üstünlüğünün" sağlanmasını istemek iyi niyetli bir temenniden öte geçemez. Çünkü, sömürgeci güçler ellerindeki gücü hak sebebi saymakta, hukukun sınırlarını bu gücün çizdiğine inanmaktadırlar. Böyle olunca da bu yanlış anlayış sadece onların anlayacağı bir dil ve metotla geçersiz kılınabilir. O da bunların karşısına yeni bir gücün çıkartılabilmesidir. Tüm dünyanın kurtuluşu, hukukun üstünlüğünün yerleşmesi, gücün ve imtiyazın hak sebebi olmaktan çıkmasının yolu zalimlerin karşılarında onlara fren olacak gücü görmelerinden geçer. Elbette hiçbir ülkenin elinde şu anda sihirli bir değnek yoktur. Hemen ol deyince güç elde edilemez ama dünyanın tüm mazlum ülkelerinin birleşerek zalimlerin karşısına çıkması, ilk adımda hiç olmazsa ezilen ve mazlum ülkelerin temsilcisi olarak Güvenlik Konseyi daimi üyeliğine kendilerinden birinin getirilmesi için mücadele edilmelidir. Aksi halde ellerindeki silah gücünü kullanarak istedikleri ülkeyi işgal edecek, istediklerini sömürecek, bununla da yetinmeyerek ülkelerin iç siyasi yapılarını bile belirlemeye devam edeceklerdir. Bunun karşılığında da yeryüzünde bilmem ne kadar bağımsız ülke olduğunu söylemeye devam edeceğiz. Böyle bağımsızlık olur mu? Bir ülke istediği gibi nükleer enerji elde edilmesinde kullanmak üzere uranyum zenginleştirme çalışmaları yapamayacak, bunun için belirleyici ABD ve yandaşları olacaksa bağımsızlıktan söz edilebilir mi?
Unutulmamalarıdır ki, Birleşmiş Milletler de üstünlerin hukuku için çalışmaktadır, bunun için oluşturulmuştur. Birleşmiş Milletler örgütü dünya barışını sağlamak gibi iddialarla kurulmuş olsa da bu iddialar sadece acı ilaçların dışının tatlandırılmasından, gerçek niyeti gizlemekten ibarettir. Birleşmiş Milletler örgütü kurulmuş ve bugüne kadar Güvenlik Konseyi'nin daimi üyelerinin tamamının kabul etmediği hiçbir karar uygulanamamıştır. Kısacası BM güçlülerin haksızlıklarına hukuki gerekçe icat etmeye yönelik bir örgüttür. Başbakan'ın ifadesiyle "Güçlülerin hukuku"nu oluşturmaya yöneliktir. Bundan kurtulmanın yolu güçsüzlerin, ezilenlerin ayağa kalkması, birlik oluşturmalarından geçmektedir. Yoksa hukukun üstünlüğü diye diye hukuksuzluğun hakim olduğu dünyada zulüm kol gezecektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.