Cheney'i düşünecek halimiz mi var?
Yazıya otururken, “ABD Başkanı'nı idare eden adam” olarak bilinen Dick Cheney de, bir süredir sürdürdüğü Ortadoğu ziyareti kapsamında Türkiye’ye gelmişti.
çantasında çok sayıda konu olmakla birlikte bunlardan en çok öne çıkacakların İran, Filistin ve Afganistan olacağı biliniyor.
İran, ABD’nin, Irak’tan sonra, -ister belli stratejik tesislere dönük dar kapsamlı operasyonlar, isterse geniş çaplı bir işgal şeklinde olsun- en sıcak hedefi.
Bu bağlamda ABD-Türkiye-İran ilişkileri bu ziyaretin en önemli gündemi olacak.
Afganistan’a dair ne konuşulacağı ise daha önceden deklare edilmişti zaten.
Yeniden toparlanan Taliban karşısında zor bir dönem yaşayan ABD, “Terör hepimizi tehdit ediyor, o halde terörle mücadeleyi de ortak bir katkıyla ele almalıyız” söylemiyle, Afganistan’da muharip özelliği olan askeri güçler istiyor Türkiye’den.
Filistin konusuna gelince, ABD bu zamana kadar izlediği ve sadece İsrail’e yontan geleneksel politikasını bir kere daha anlatacaktır herhalde.
Her ne kadar Cheney, “Eğer Ortadoğu’da kapsamlı bir barış isteniyorsa, hem İsrail’in, hem de Filistin’in bazı acı reçeteleri içmesi şart” dese de, asırlık deneyimler, acı reçeteyi bu zamana kadar kimin içtiğini ve bundan sonra da içeceğini şüpheye mahal bırakmayacak şekilde işaret ediyor.
İran, Filistin, Afganistan…
ABD, BOP kapsamında Türkiye’nin önemli roller üstlenmesine uzun süreden beri özel bir önem veriyor.
çünkü soğuk savaş sonrasının yeniden belirledikleri konsepti içinde, enerji kaynaklarının kontrolü, İsrail’in güvenliği vb. amaçlar doğrultusunda İslâm dünyasının başına ördüğü ve öreceği yeni çorapları, özellikle Türkiye gibi çok önemli bir ülkenin katkı ve desteğiyle yapmak istiyor.
çünkü Türkiye’yi bu türden makro planlara dahil etmek istemelerinin kendilerince çok önemli ve asla birkaç alanla sınırlanmayacak kapsamda kritik gerekçeleri var.
çünkü Türkiye gerek tarihi, gerekse sosyolojik ve kültürel dinamikleri dolayısıyla bölgede başka hiçbir ülkenin sahip olmadığı özelliklere sahip.
Bu gücün, küresel planlara bir şekilde eklemlenmesinin kendilerine, başta Türkiye’nin muhtemel bir gelecekte büyük bir siyasi ve ekonomik güç olarak yeniden etkin bir şekilde sahneye çıkmasının önüne geçilmek üzere, birden fazla avantaj sağlayacağına inanıyorlar.
Burada Cheney’in çantasında ne olup olmadığından daha önemli olan husus, Türkiye'nin böylesi kritik bir konjonktürde kendi içinde nasıl bir görüntü çizdiği, gündem olarak hangi konulara yoğunlaştığı, nelere odaklandığıdır.
O da belli:
AK Parti’nin kapatılma davası ve Ergenekon.
Yine ve bir kere daha, kendi içimizde öylesine göz gözü görmeyen bir toz duman ortamına itilmişiz ki; hiçbirimizin “Cheney niye geldi, ne istiyor, Türkiye ne yapmalı, ne yapmamalı?” diye tartışacak hali yok.
Bir yanda hukuk mantığıyla telifi kabil gözükmeyen ve hiçbir hukuk devletinde rastlanmayacak bir iddianameyle, ülkenin daha birkaç ay önce halkın büyük çoğunluğundan iktidar vekaleti almış en büyük partisini kapatmayla yüz yüze bırakan bir dava, diğer yanda, halkı her zaman rejime tehdit görüp darbeye elverişli ortamı oluşturarak siyasi iktidarları demokratik normale uymayan yollarla safdışı etmeyi alışkanlık haline getirmiş odakların Ergenekon’u.
Böylesi bir “içeri”nin dışarıdakilerin elinde nasıl bir koz haline getirilmeye çalışılacağı kehanet mi?
Günümüzde dış politikanın sadece dış politikacılara bırakılmayacak denli önemli bir alan haline geldiğini bilmeyen mi var?
Başta ülkelerin ekonomisi ve hassas iç politik dengeleri olmak üzere birçok dinamiği, enternasyonal görüşme ve pazarlıklarda “avantaj ya da dezavantaj” olarak o ülkenin karşısına çıkarılır elbette.
İşin tuhaf tarafı da şu;
Türkiye’yi enternasyonal arenada zayıf ve yorgun duruma düşürecek pozisyonların üretilmesi adına ellerinden gelen gayreti sergileyenler, kendilerince “elverişli ortamları” oluşturmak için demokrasi ve hukuk dışı birçok çaba ve girişime kalkışanlar, üstelik de bu yaptıklarını “ulusalcılık” gibi işitildiğinde kulağa hoş gelen bir kavramsallaştırmayla ifade ediyorlar.
Onlar “ulusalcılık” adına ülke gündemini tepetaklak eden işler yaparlarken, ülke, ABD gibi son derece plancı ve karanlıklarla dolu bir ülkenin belki de en karanlık politikacısının ülkemize niye geldiğine, neler talep ettiğine bile odaklanamıyor.
Eminim Cheney, kritik görüşmeler yapmaya geldiği Türkiye’deki, her yerinden ateş ve duman fışkıran mevcut ortamdan çok memnundur.
Kurtlar dumanlı havaları sever çünkü!..
münaşaka
Dün gazetelerde yer alan bir habere göre, Pakistan’da damat adayları bir kızı almak için, kız tarafının gizlice uyguladığı küfür ve hakaretlerle dolu sabır testinden başarıyla geçmek zorundaymış.
Demek ki; Pakistan’da gelin eve inene kadar “Ben de sizin!” demek yok!
sözünözü
Süper devletler kendilerinden başka hâkim, menfaatlerinden gayri kanun tanımazlar. (Albert Sorel)