Sağduyu nedir, nerededir..

Sağduyu nedir, nerededir..

Sağduyu, sözlüklerde “Akla uygun yargılar verme, doğru ile yanlışı birbirinden ayırma yeteneği” olarak tanımlanıyor.
Eskiler “aklıselim” derlerdi.
Bugünlerde ülkemizin önde gelen birçok sivil toplum kuruluşunun “Türkiye için sağduyu” çağrıları yapması, hiç kuşkusuz içinden geçtiğimiz sancılı süreç göz önüne getirildiğinde bir hayli anlamlı ve önemli.
Bu “sağduyu çağrısı”nın kendisi başlı başına bir “sağduyu” ifade ediyor yani.
Sağduyulu STK’ları tenzih ederim; ancak bazı çevreler, sağduyu çağrılarını, önce içeriğini bildik bazı hedefler doğrultusunda belirledikleri tuhaf bir “uzlaşma”yla özdeşleştirip, sonra da sırf “Başbakan’a nasihatler” şekline büründürme gayreti içindeler:
- Başbakan bu kriz ortamında kendisine uzatılan uzlaşma dalını tutmalıdır.
- Başbakan gerilimi düşürmeli, itidale yönelmelidir.
- Falancadan Başbakan’a uzlaşma ve itidal tavsiyesi vs.
İşin ilginç yanı, bu uzlaşma hikâyesini sıklıkla öne çıkaranlara bakıyorsun; bir çoğu, ülkenin sürekli gerilimlere sürüklenmesinde en çok rol üstlenenlerden…
üstelik, kendileri bir özeleştiri yaptıktan sonra Başbakan’a itidal ve uzlaşma çağrısında bulunuyor da değiller.
Mesela hiç değilse şöyle diyebilirler:
“Tamam, biz bir kısım medya mensupları veya bir kısım siyasetçiler de bu ülkenin gerilim ve kamplaşmaya sürüklenmesi için hayli yanlış işler yaptık, gerilim sobasına az odun taşımadık ama içinden geçilen süreçte hepimizin ve ülkemizin sağduyuya ihtiyacı var. Gelin meseleleri daha makul ve daha sakin bir anlayışla ele alalım.”
Oysa böyle demiyorlar.
Büyük bir pişkinlikle yaptıkları nasihat ve çağrılarının odağında, sadece AK Parti ve Başbakan var.
Böylece zımnen şu mesajı da vermiş oluyorlar:
“Hepimiz masumuz. Bu ülkeyi geren sadece siyasi iktidardır.”
Böyle yapmakla hedefledikleri şey ise, siyasi iktidarın kendisini sürekli baskı altında hissederek güdükleşmesi, ülkeyi dönüştürücü hamlelere kalkışmayıp sadece statükonun gölgesinde kalması, kerameti kendinden menkul birtakım iddialarla tasfiye edilme süreçlerine karşı uysal bir koyun gibi boynunu uzatması ve haliyle de ülkemizin, bildik korporatist egemenlik anlayışı, bürokratik seçkincilik, ikinci sınıf demokrasi ve özel şartları olduğu söylenen özel hukuk devleti anlayışı ile yoluna devam etmesi.
(Dikkat edin; AK Parti’yi şu veya bu yöntemle tasfiye etmeye çalışan kesimlere herhangi bir sağduyu çağrısı yapan var mı ya da bu çevrelerin geri adım atmayı düşündükleri herhangi bir nokta var mı? Sağduyu denince, itidal denince, geri adım atmak denince sürekli tek hatırlanan AK Parti.)
Bu arada bir kısım çevreler de, “Ne ondanım, ne bundanım; siyasi partilerin kapatılmasına karşıyım ama iktidarın gözaltı süreçleriyle rövanşçı uygulamalarına da karşıyım” türünden laflarla, “vaziyeti idare etmek” gibi son tahlilde yine ülkeyi “belli istikametler noktasında belirsizliklere” sürüklemek isteyenlerin işine yarayan bir tavır sergiliyorlar.
Doğrudur; Türkiye’nin sağduyuya ihtiyacı var. Doğrudur; ülkemizin itidal ve uzlaşı içinde temel meselelerini çözmeye ihtiyacı var; ancak bu ihtiyacı, bildik hukuksuzlukların, karanlıkların ve kayıtdışı iktidar savaşlarının sürmesine zemin hazırlayacak şekilde istismar etmek isteyen anlayışlara da prim vermemek gerekir.
Uzlaşmak kadar neyin üzerinde uzlaşılacağı da önemli bir konudur Türkiye için.
Dinamizmini ve imkânlarını sülük gibi emmek suretiyle ülkeyi boğan, sürekli ayrımcılık, adaletsizlik ve dışlayıcılık üreten, ikinci sınıf bir demokrasiye ve hukukla başıboş olmayan bir hukuk devleti anlayışına saplanıp kalmak suretiyle hem içeride birçok sıkıntı ve sorun çıkarıp, hem de enternasyonal alanda ülkenin itibarını zedeleyen oluşum, anlayış ve bu anlayışların ürünü olan çetelere karşı gerçek ve şeffaf bir hukuk devleti için kararlı bir mücadelede uzlaşılmalıdır.
Unutulmaması gereken bir başka nokta da, ülkemizde en büyük gerilim ve sıkıntının uzlaşmasızlıktan değil, bilakis halkın çözümünde uzlaştığı sorunların gündeme getirilmesinden kaynaklandığıdır.
Bazı marjinal ama konumları gereği etkin çevreler, kendi ideolojik ihtiras ve çıkarları doğrultusunda hem gerginlik çıkarıp, hem de birtakım medya güçleriyle işbirliği yapmak suretiyle kendi gerginliklerini sanki toplumun gerginliğiymiş gibi sunma noktasında büyük maharet sahibidirler.
Bu son derece politize ve militan çevrelerin zaman zaman dile getirdikleri konjonktürel uzlaşı mesajlarının “Bizim dediğimiz olmalı”dan başka bir anlamı olmadığı, defalarca görülmüştür.
Evet, sağduyu, itidal ve makuliyet çizgisinden şaşmayalım.
Herkes herkese dilediği kadar sağduyu çağrıları da yapsın…
Ama bilinmelidir ki…
Artık bu ülkenin, kimsenin özel bir imtiyaza sahip olmadığı gerçek bir hukuk devleti haline gelmesinden daha sağduyulu bir ihtiyacı kalmamıştır.
Bunu hedeflemeyen bir sağduyu, sağduyu olabilir mi?

münaşaka
CHP Genel Başkan Yardımcısı Mustafa özyürek, “Gerilim azaltılmak isteniyorsa, her türlü sağduyu ve itidal çağrılarının, telkin ve tavsiyelerin tek muhatabı AKP olmalıdır” demiş.
Eksik söylemiş.
Keşke, “Her türlü övgü ve iltifatın tek muhatabı ise CHP olmalıdır” diye de ekleseymiş!..

sözünözü
Bîtaraf olan, bertaraf olur.
(Atatürk)


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi