Her insanın yüreğinde “sır” adı verilen bir şey saklıdır.

Bundan dolayıdır ki hiçbir zaman hiç kimsenin “saklı bahçesine” girmek istemedim mecbur kalmadıkça.

Asla kimsenin mezhebini, meşrebini araştırmadım.

Taa ki mezhep üzerinden bir dayanışma bir istismar olmadıkça!..

Ses getiren haberleriyle Türkiye gündemini neredeyse tek başına belirleyen bir haber sitesi ablukaya alınmadıkça!..

Ellerine geçirdikleri mekanizma kullanılarak bağımsız haber kaynakları ve cesur kalemler susturulmaya çalışılmadıkça!..

Bir gazeteyi linç etmek için “trilyonluk tazminat davaları” ile “legal ve illegal eylem planları” hazırlanmadıkça!..

Bir yazı işleri müdürüne HSYK üyesinin yakın dostu bir hakim tarafından tarihte örneğine bir tek İstiklâl Mahkemesi’nde rastlanacak şekilde sorgusuz sualsiz 2 haftada 3 mahkûmiyet kararı verilmedikçe!..

Hülasa bağımsız ve bağlantısız basın her türlü yöntem kullanılarak susturulmak istenmedikçe!..

Katakulli, film, fırıldak çevrilmedikçe!..

Ne diye gireyim onun bunun saklı bahçesine, mezhebine, meşrebine!..

HSKY üyesi Ali Suat Ertosun yine mezheple ilgili bir açıklama göndermiş bana.

Bir nevi “hodri meydan” diyor.

Şahsıyla ilgili elimde ne gibi bilgi ve belge varsa açıklamaya davet ediyor beni.

Soruyorum kendisine:

Mezhebin belgesi mi olur?

Kaç defa görüştük.

Mezhep olgusu da dahil pek çok konuda sohbetlerimiz oldu.

Her seferinde “bütün mezheplere saygımın olduğunu ancak mezhepsel dayanışmaya karşı olduğumu” ifade ettim.

Buna rağmen yine mezheple ilgili bir açıklama göndermiş.

“Mezheple bozmuş bunlar kafayı” demekten kendimi alamıyorum ve “iyi niyet” çerçevesinde açıklamayı noktasına, virgülüne dokunmadan aynen aktarıyorum:

“Sayın Yener Dönmez

Anadolu’da Vakit Gazetesi Köşe Yazarı

Gazetenizin 31 Temmuz 2010 tarihi nüshasının 5’inci sayfasında tarafınızdan kaleme alınan “Başımıza bir de ‘Göçmen Dedesi’ çıktı!” başlıklı yazınızda, şahsıma yönelik gerçek dışı iddialara ve kamuoyunu yanıltıcı yorumlara yer verilmiştir.

Basın davalarına bakan Ankara 2. Asliye Ceza Mahkemesi Hakimi Kürşat Hamurcu’yu uzun yıllardır tanırım. Adalet Başmüfettişi olarak görev yaparken kendisini denetledim, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü olarak görev yaparken de birlikte çalıştım. Güvenilir ve çalışkan bir hakimdir. Ülkemizde gerçekleştirilen cezaevi reformunda katkıları olmuştur. Ankara 2. Asliye Ceza Mahkemesi Hakimliğine, benim tanımam nedeniyle değil, sicil ve müktesebatı dikkate alınarak Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararı ile getirilmiştir. Verdiği kararları savunmak bana düşmez. Bu konuda yasal yollara başvurulması mümkündür.

Söz konusu yazıyı yazmanızdan iki gün beni aradığınızda mezhebimi sormanız üzerine “Anayasamızın din ve vicdan hürriyeti ile ilgili 24’üncü maddesi ve uluslar arası belgelere göre bu konuda bana soru soramayacağınızı, sormanızın doğru olmadığını” söylememe rağmen, yazınızda şahsımı hedef almak suretiyle kanaat belirterek, somut bir örnek getirmeksizin hukuk ve adalet ilkesinin, perde arkasında mezhepleştirildiğini iddia etmenizi anlamak mümkün değildir. Yazdıklarınız, Gazetenizin şahsıma ve üyesi olduğum Hakimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna yönelik olarak yürüttüğü maksatlı karalama kampanyasının yeni bir ürünüdür.

Sizi, şahsımla ilgili olarak elinizde ne gibi bilgi ve belge varsa açıklamaya ve iddialarınızı kanıtlamaya davet ediyorum.

Bu Ülkeye yapılabilecek en büyük kötülüklerden biri, insanların vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetlerini sorgulamak, kökenlerini araştırmak ve onlar üzerinden ayrıştırmaktır.

Bu yazınıza cevap vermeyi düşünmüyordum. Ancak aynı konuda yazılarınızı sürdürmeniz nedeniyle cevaplandırma zorunluluğu duydum.

Her türlü yasal hakkım saklı kalmak kaydıyla, 5187 sayılı Basın Kanununun 14’üncü maddesi uyarınca bu cevabımın ilgili yayının yer aldığı sayfa ve sütunlarda, aynı puntolarla ve aynı şekilde yayınlanmasını rica ederim. 28.89.2010

Ali Suat ERTOSUN”