AB şaplakçı ama…

AB şaplakçı ama…

Fransa bastırdı ve AB Dışişleri Bakanları Zirvesi Sonuç Bildirgesi’nden Türkiye’yi ilgilendiren “katılım” ifadesi çıkarıldı.
Bakmayın bu aralar AB içindeki “Kötü polis”i Fransa ve Sarkozy’nin oynadığına.
Kimi zaman Almanya, kimi zaman Avusturya, kimi zaman Yunanistan, kimi zaman Danimarka, kimi zaman bir başka ülke…
Türkiye başından beri, aday olan hiçbir ülkenin maruz bırakılmadığı çifte standart ve istiskallerle karşılaşmaya devam ediyor AB mahfillerinde.
Türkiye sayesinde AB literatürü de zenginleşiyor doğrusu.
“İki ucu açık müzakere, hazmetme kapasitesi, imtiyazlı ortaklık vb” kavramlar, hep Türkiye sayesinde üretilip tedavüle sokuldu.
Aday ülkelerle ilgili genişlemeden söz edilirken “katılım ve üyelik” kavramlarının taslaktan çıkarılması da son yeniliklerden biri.
Anlamı açık;
“Müzakerelere devam edin ama bu işin katılımla noktalanacağı hususunda bir umuda da kapılmayın.”
AB’nin bu son “numarasına” karşı da başta hükümet yetkilileri olmak üzere çeşitli kesimlerden birtakım tepkiler yükseliyor ama bunlar, hülyalı bir hedefe odaklanmış, karşılıksız bir sevdaya yakalanmış çaresiz aşığın, fevkalade ölçülü ve mahcup sızlanmalarından öte bir anlam taşımıyor.
Nitekim Dışişleri Bakanı ve Başmüzakereci Ali Babacan TÜSİAD kokteylinde gazetecilerin “Katılım ifadesinin sonuç bildirgesinden çıkarılmasını nasıl karşılıyorsunuz” sorusuna, son derece bildik bir üslupla cevap veriyor:
“Bazılarının amacı, Türkiye’yi AB mücadelesinden yıldırmak ve bıktırmak. Ama biz yılmayacağız. Bıkmadan, usanmadan bu hedefin üzerine gideceğiz.”
Devam ediyor Babacan:
“Asla moral bozukluğuna yer yok. Süreç şu anda rayında. Açıklanmış olan karar da müzakere sürecini rayından çıkaran bir karar değil. Üyelik hedefimiz orada duruyor!”
Bizim “40 yıllık rüyamız” olarak nitelediğimiz bir hedefimiz olduğu belli de, sorun bizim bu hedefimizin varlığı değil ki!
Sorun, bu hedefe ulaşma yolunda maruz bırakıldığımız muameleler.
Babacan AB ile yaşanan bu son krizi değerlendirirken her zaman olduğu gibi, umudu elden bırakmıyor:
“Siyasi diyalog ve diplomasiyle aşılamayacak sorun yoktur. Bu sorunu da aşmak için çalışacağız.”
Babacan bir süre önce, AB’nin yine birçok gerekçeyi bahane ederek işi yokuşa sürme çabaları karşısında da şöyle demişti:
“AB ile sorunlarımız teknik değil siyasi. Bu nedenle AB’nin bize alışmasını bekleyeceğiz.”
Böylece, sanki AB’nin bizim için öne sürdüğü yığınla kriter yetmezmişçesine, nur topu gibi bir kriterimiz daha olmuştu:
“AB’nin bize alışma kriteri.”
Hani bazı sevimsiz tipler için deriz ya; “Bakma bunun böyle göründüğüne. Alıştıkça seversin.”
Bu da öyle bir şey galiba.
Babacan sık sık “AB süreci içinde bulunmanın bile ne büyük bir nimet olduğunu” ima eden açıklamalar yapıyor.
Nitekim bir süre önce AB konusunda değerlendirmelerde bulunurken aynen şöyle demişti:
“AB üyeliği garanti mi? Hayır, garanti değil. Tarih belli mi? Hayır, belli değil. Ama önemli olan bu sürecin içinde olmaktır.”
AB yöneticileri de sabah akşam aynı şeyleri söylüyor zaten; “Hiçbir şey garanti değil. İki ucu açık müzakere. Müzakere demek katılım demek değildir vs.”
“Karşılıklı uyum” diye buna denir belki de!..
Aslında olan bitenin en kestirmeden yorumu şu:
Türkiye’yi yönetenler, AB sürecinin ülkenin demokratikleşmesinde çok önemli bir işleve sahip olduğuna inanıyorlar.
AB’ye lisan-ı hal ile yansıtılan tablo şu:
“Siz bizim 40 yıllık aşkımızsınız. Dahası siz olmadan, biz kendi iç dinamiklerimizle insan haklarına dayalı, daha demokratik, daha özgür bir ülke olmayı beceremiyoruz. Bu nedenle de bizi üyeliğe alsanız da almasanız da, sırf size giden bir yol üzerinde bulunmayı bile önemsiyoruz.”
AB’yi idare edenler de geri zekalı değil ya; Türkiye’nin bu sıkışmışlık durumunu, bu ram olmuş halini çok iyi görüyorlar.
Haliyle onlar da durumdan vazife çıkarmaya başlıyorlar: “Soykırımı kabul edin. Kıbrıs’ta daha fazla taviz verin. Lozan dışında da azınlıklar ihdas edin. Patrikhane, Heybeliada Ruhban Okulu… Şunu da yapın, bunu da yerine getirin vs.”
Bir gömlek alırken bile, eğer tezgahtar o gömleği almaya çok hevesli, istekli hatta mecbur olduğunuzu hissederse, fiyatı da ona göre şişirir artık.
Yarın öbür gün bu kriz aşılsın başka krizler çıkacaktır.
“Bize niye şaplak atıyorlar” demek haklı bir itiraz olabilir ama meselenin biraz da “ense” sorunu olduğunu görmek lazım.
Çok uzun yılların yanlışlarıyla enseyi öyle parlatmışız ki…

----------


münaşaka
Bugün TBMM’de bütçenin tümü üzerinde yapılacak konuşmalarda, CHP adına İstanbul Milletvekili İlhan Kesici konuşacak.
Türkiye siyasetinin ahvaline bakın; merkez solun görüşlerini, yıllarını merkez sağı toparlamaya çalışmakla geçirmiş İlhan Kesici anlatacak!
Eminim Kesici, “Bekri imam oldu deyin, dünyanın ahvalini anlarlar” fıkrasını hatırlayacak bugün.

---------


sözünözü
En devamlı aşk, karşılıklı olmayan aşktır.
(Somerset Maugham)

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi