Olaylara farklı açılardan bakmak
İnsanın olduğu yerde farklılıkların, özelliklede farklı düşünce ve bakış açılarının bulunması doğaldır. Bunun içindir ki olaylara insanlar farklı açılardan bakarlar. Farklı görüşler farklı değerlendirmeleri gündeme getirir. Bu sonucudur ki olayın değerlendirilmesinde ortaya çıkan farklılıklar, hatta zıtlıklar çok olmaktadır. Sanki taraflar birbirlerinin ak dediğine kara, kara dediğine ak demenin yarışı içine girmektedirler. Özellikle toplumsal olaylar söz konusu olduğunda bu ülkede hiçbir zaman ortak bir zeminde buluşmak mümkün olmuyor. Son olarak Başbakan Erdoğan'ın rektörlerle Dolmabahçe Sarayı'nda yaptığı toplantı münasebetiyle bazı öğrencilerin protesto eylemi, toplantının yapıldığı binaya gitme isteği üzerine polisle çıkan çatışmada polisinin orantısız güç kullandığı tartışmaları günlerden beri gündemi meşgul ediyor. Konu ile ilgili olarak daha önceki bir yazımda da bazı hususlara dikkat çekmiştim. Ama olay giderek bazı siyasiler tarafından sürekli kaşınıyor, mesele kelle avcılığına kadar gelmiş bulunuyor.
Hemen belirtelim ki emniyet güçlerin toplumsal olaylarda belli ölçülere dikkat etmeleri gerekir. Eylemcileri düşman taraf görmek gibi bir lüksü olamaz. Eylem hukuka aykırı olabilir. Emniyet güçlerinin görevi bu hukuka aykırı eylemi engellemektir. Ancak engellemek demek önüne gelene vurup devirmek, adeta içindeki kini dışa vurmak olamaz, olmamalıdır. Yapılan eleştirilerin bu yönüne katılmamak mümkün değil. Ancak, belli medyada olaylar kanaatimce tek yönlü ele alınıyor. Söz gelimi eylemci öğrencilerin ifadeleri doğru kabul ediliyor, polislerin kendilerine küfrettikleri, bir yandan küfrederken öbür yandan acımasızcı coplarla dövüldüklerini ve gözlerine biber gazı sıkıldığı belirtiliyor. Elbette emniyet güçlerinin eylemcilere hakaret etmek gibi bir hakkı olamaz. Böyle bir durum insanlıkla bağdaşmaz. Ancak buna karşılık belli bir eylem için sokağa çıkmış olanlarında emniyet güçlerine saldırma, hakaret etme hakları da olamaz. Böyle bir davranış protesto sınırını aşarak tahrike girer. Bunun için olayları hiçbir kesim tek yanlı olarak değerlendirmemelidir. Hak arama ve demokrasiyi savunmak sadece emniyet güçlerine saldırmak olmamalıdır. Benzer olayları son 50-55 yıldır hep yaşadık. Sokaklar özgürlük peşinde koşanlarla doldu doldu boşaldı. Emniyet güçleri ile eylemciler sürekli çatıştı. Neticede demokrasi tüm kurumları ile oturdu, özgürlükler teminat altına mı alındı? Hayır... Bu tür olaylar ve tek yanlı sahiplenmeler sonunda darbelere zemin hazırlanmış oldu ve darbeciler gelip yönetimi ele aldılar. Peki darbecilerin yönetime el koyması demokrasi ve özgürlük isteklerinin hayata geçmesini mi sağladı? Hayır... Bu da olmadı. Aksine demokrasi ve özgürlükler her darbenin arkasından geri gitti. Demokrasi çığlıklarının arkasından ülke faşist yönetimlere teslim oldu.
Bunun için sosyal demokrasiyi istemek ve savunmak demokrasinin yerleşmesi için yeterli olmuyor. Ona uygun davranmak gerekiyor. Sosyal demokrasi çığlıkları atarken birde bakıyorsunuz sosyal faşist bir uygulama gündeme gelmiş...
Tekrar ediyorum emniyet güçlerinin toplumsal olaylar konusunda eğitilmesi, karşılarındakine zarar vermeden kanunsuz eylemleri engellemelerini sağlayacak alt yapının en kısa zaman oluşturulması gerekir. Aksi halde demokrasi ve özgürlük istekleri bu ülkeyi yine istenmeyen bir noktaya sürükleyebilir. Emniyet güçleri herkesin hak ve hukukunu korumakla görevlidir. Eğer bir kesimin hak ve hukukunu korumak adına başkalarının hak ve hukuku ihlal ediliyorsa işimiz çok zorlaşır. Ancak, bu iş sadece emniyet güçlerinin görevi değildir. Başta medya olmak üzere tüm siyasi partilerin sorumluluğu vardır.
Olayın arkasından polisin orantısız güç kullanmasının eleştirilmesine kimse bir şey diyemez. Ama öğrenciye orantısız güç kullanıldığı söylenirken Beşiktaş-Bursaspor maçı öncesi çıkan olaylar sebebiyle holiganlara polisin müsamaha gösterdiğini ileri sürmek insaf ile bağdaşabilir mi? Böyle bir yaklaşım öğrencilerin hakkını aramak olarak nitelendirilebilir mi? Çoluk çocuğu döverek kamu hizmeti olmaz şeklindeki bir yaklaşım nasıl izah edilebilir. Eylemcilerin çoluk çocuk şeklinde nitelendirilmesi o gençlere hakaret değil mi?
Bu arada eylemciler arasındaki bir hanımın olaylar sırasında kendi ifadesine göre polis tekmeleri sonucu iki aylık bebeğini kaybetmiş olması insanın yüreğini yakan bir hadisedir. Böyle bir durum varit ise bunun sorumlularından hesap sorulmalıdır. Ancak, iki aylık hamile bir hanımın kanunsuz olduğunu bile bile bir eylemin içinde bulunması karnındaki yavrusuna karşı sorumsuzluk değil midir?
Maksadım haklı yada haksızı tespit etmek değildir. Bu benim görevim de değildir. Ancak, herkesin adil olması, tek taraflı konuşmak ve yazmaktan vazgeçmesi gerekiyor. Aksi halde yanlış gittiğini düşündüğümüz başı şeyleri protesto ediyoruz derken ipin ucu kaçabilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.