İsrail’le “normalleşme”
Mavi Marmara’daki İsrail vahşetinden sonra Türkiye’nin açtığı dosya, galiba artık kapatılıyor. Türk hükümetinin olaya tepkisini ifade ederken, telâfisi için dile getirdiği şartlar, gelinen aşamada, İsrail’in özür dileyip tazminat ödemesine indirgenmişti. Görünen o ki, İsrail hükümeti bu konulardaki “direniş”ini bitirerek ya da o görüntüyü vererek krize kendi açısından son noktayı koyacak.
Gerçi İsrail cenahında, fanatik Dışişleri Bakanı Lieberman’ın çevresinden, “Özür dilersek teröre taviz vermiş oluruz, asıl Türkiye bize tazminat ödesin” mesajları gelmeye devam ediyor.
Eğer bu çatlak büyüyüp İsrail koalisyonunu dağıtmaz ve Netanyahu’nun yaklaşımı ağır basarsa, Türkiye ile yaşanan gerginlik sona erecek.
Böylece, Türkiye-İsrail ilişkileri bir defa daha “normal”e dönmüş olacak. Bunun ardından, askerî işbirlikleri, yeni silâh anlaşmaları, ortak tatbikatlar, ekonomik ve siyasî ilişkilerde yeni gelişmeler kaydedilecek mi, hep birlikte göreceğiz.
Aslında krizin zirveye çıkmış gibi göründüğü anlarda bile özellikle askerî ilişkilerin hiçbir şey olmamışcasına devam ettiği, bilinen bir gerçek.
Son örneği, bir ay önce çıkan bir haber:
“Türkiye-Suriye askerî işbirliği toplantısı öncesi Genelkurmay 2. Başkanı Org. Aslan Güner, Şam ile anlaşmanın İsrail’i rahatsız edeceğini öne süren bir rapor hazırlatmış.” (Star, 9.11.10)
Bunun münferit bir örnek olmayıp yapısal bir temele oturduğunu ise şu satırlarda görüyoruz:
“İsrail’in lobisini yapmak üzere oluşturulan Washington Institute’ta oluşturulan ‘military fellow’ (askerî uzman) projesi ile Türk, Amerikan ve İsrailli subaylar Washington Institute çatısı altında bir süreliğine ağırlanıyor. Bu ağırlanmanın ücretini ise TSK ödüyor. WI’da ‘military fellov’ olarak ağırlanan Türk subayların önü açılıyor ve yükseltiliyor. Bu subaylar stratejik zamanlarda devreye girerek İsrail lehine raporlar yazıyor. AKP hükümetinin ruhunun bile duymadığı bu program sayesinde AKP politikalarına muhalefet ‘TSK’nın resmî raporları’ marifetiyle yapılıyor.” (Emre Uslu, Taraf, 20.11.10)
Gerçi iki ülke arasında siyasî gerginliğin tırmandığı dönemlerde askerî tatbikat iptalleri de oldu, ama bunlar münferit kararlar olarak kaldı.
Yani, işin o tarafında değişen fazla birşey yok.
Diğer alanlara baktığımızda, bir taraftan söylem düzeyinde İsrail’e yönelik sert çıkışlar sürerken, diğer taraftan meselâ bu ülkenin OECD üyeliğine Türkiye’nin “evet” dediğini gördük.
Aynı şekilde, esas itibarıyla İsrail’i korumak için kurulacağı bizzat siyonist lobi sözcüleri tarafından açıkça ifade edilen füze kalkanı projesinin NATO şemsiyesi altında yürürlüğe girmesi yönündeki karara Türkiye’nin onay vermesi de, gidişatın yönünü gösteren bir başka örnek.
Ardından patlak veren Wikileaks fırtınasında AKP iktidarını hedef aldığı açıkça belli olan belgeler öne çıkarılır ve özellikle bazıları manşetlere taşınırken, aynı belgelerde İsrail’i sıkıntıya sokabilecek herhangi bir hususun yer almadığına ilişkin beyanların Cumhurbaşkanı başta olmak üzere Türk hükümeti yetkililerinden sâdır olması, bu bağlamda dikkat çekici ve manidar.
Şimdi bütün bunlardan sonra, İsrail’de çıkan bir orman yangınını söndürmek için Türkiye’nin uçak göndererek yaptığı “insanî jest” üzerinden, yeni bir yakınlaşma rüzgârı estiriliyor.
Olay “İsrail gibi teknolojide bizden çok ileri olan bir ülke, söz konusu yangını söndürmede acze mi düştü ve Türkiye’nin yardımı olmadan bu işin üstesinden gelemez miydi?” sorularının da üzerini örten bir sunumla kamuoyuna takdim edildi, Tel Aviv’den peş peşe teşekkür mesajları geldi, Türkiye’den giden uçaklardaki personel için özel ödül merasimleri tertiplendi.
Bu sürecin, ikili ilişkilerde tekrar “normal”e dönülmesiyle sonuçlanması sürpriz olmayacak.
Peki, bu normalleşme Kudüs’ü, Gazze’si ve Batı Şeria’sıyla Filistin’i felâha erdirebilecek mi?