Adalet yoksa gerisi teferruat değil mi?
Adalet Bakanı Sayın Sadullah Ergin'in Adalet Bakanlığı bütçesinin Meclis'te görüşülmesi sırasında yaptığı açıklama insanın kanını donduracak nitelikteydi. Ve ülkemizin yaşadığı tüm sorunların temelinde bu işlemeyen yargının yattığını sanıyorum söylemeye bile gerek yok. Ne var ki Bakan'ın belirttiği hususlar sanki gayet doğalmış gibi ne medyada ne de kamuoyunda fazla yer bulmadı. Dehşet verici açıklama karşısında kimsenin kılı kıpırdamadı. Sanki çok önceden bilinen ve üzerinde durulması gerekmeyen bir husus gibi algılandı. Bakan'ın açıklamasında dile getirdiği hususların bir bölümü önceden bir vesileyle medyaya yansımıştı. Her yıl çok sayıda dosyanın Yargıtay'da zaman aşımından düştüğü bir vesileyle açıklanmıştı. İyi de bırakın binlerce dosyayı bir dosyanın bile zaman aşımından düşmesi yargının tecellisini engelleyen, yargıya güveni sarsan bir husus değil mi? Hele bir de her sene on binlerce dosya Yargıtay'da sonuçlandırılamadan düşüyorsa o ülkede adaletin işlerliğinden söz edilebilir mi? Adalet mülkün temeli ise böylesi bir durum karşısında adalet mülkün temeli nasıl olacak?
Adalet tecelli etmiyorsa mülkün temelleri çöküyor demektir. O zaman bu ülkede yapılan tüm tartışmaların anlamsız olduğunu söyleyebiliriz. Adaletin hakim olmadığı bir yerde sanıyorum diğer tüm konular teferruattır.
Adalet mekanizmasının işlemez hale gelmesi demek olan böylesi bir durumun bir sorumlusu ya da sorumluları yok mudur? Kadro yetersizliği ise bunun telafi edilmesi, yok eğer var olan kadroların verimsizliğinden dolayı her sene on binlerce dava dosyası düşüyorsa sorumlularından muhakkak hesabının sorulması gerekiyor. Sorumlular siyasi olabilir, bürokrat olabilir. Bu noktada insanın aklına bir de acaba bunca dosyanın zaman aşımına uğramasında bazı yargı mensuplarının siyasi iktidar ile dalaşmalarının rolü var mıdır, sorusu geliyor.
Ancak, Bakan'ın açıklamalarından da anlıyoruz ki Yargıtay'daki iş yoğunluğunun esas sebebi kadro yetersizliğidir. Öyle ise bu eksik niçin kapatılmaz? Bunun maddi imkansızlıkla izah edilmesi doğru olmaz. Eğer bir ülke yargısına para bulamıyorsa nereye bulacak? İflas ettik de haberimiz mi yok? Bir ülke için yargının işlerliği yol ya da uçak yapmaktan daha önemli değil midir?
Bu noktada Adalet Bakanı Ergin'in milletvekillerine konuyu anlatırken dile getirdiği hususları dikkatinize sunmak istiyorum:
"Bugün itibariyle Yargıtay'a gelmekte olan dosyaların tamamı kesilse, tek dosya Yargıtay'a temyize gelmese bazı dairelerde 5 yıl süreyle el vurulamayacak sayıda dosyanın biriktiği bir gerçek."
Bu gerçeğin boyutlarını da Bakan şu sözlerle dile getiriyor:
"Yargıtay'da zaman aşımına uğrayan dosyalara baktığımız zaman her yıl ortalama zaman aşımına uğrayan dosya sayısında yüzde 30'luk bir artış söz konusu. Bu rakamlara göre 2007 yılında Yargıtay'da zaman aşımına uğramış dosya sayısı 9 bin 111, 2008 yılında 12 bin 354, 2009'da 14 bin 809, 2010'da tahmini olarak 19 bin 251 dosyanın zaman aşımına uğraması bekleniyor. 2014 yılında da yaklaşık 55 bin dosyanın zaman aşımına uğrama tehlikesi var."
Zaman aşımı bir dava dosyasının yargı kararı kesinleşemeden işlemden kaldırılması demek. Bir diğer ifade ile hak arayanlar yıllarca bekledikten sonra eli boş kalacaklar. Suçlu cezasını görmemiş, haksızlığa uğrayan hakkını alamamış, kısacası herkesin yaptığı yanına kalmış olacak. Böyle bir noktada sanıyorum başka konuların tartışılmasının bir anlamı kalmaz. Ve mutlaka yargının böyle bir noktaya sürüklenmesinin sorumluları hakkında bir soruşturma başlatılmalıdır. Böyle bir soruşturma Ergenekon'dan daha önemsiz değildir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.