“Annana Planı’nı okumadan hayır dedik”
AK Parti iktidarının ilk yıllarında Kıbrıs sorununun çözüleceği yönünde iddialı açıklamalar yapılıyordu. Hatta geçmişte uygulanan politikalar sebebiyle sorunun çözümsüz kaldığı gibi bir hava estiriliyordu. Bunun sonucu olarak Türkiye Denktaş'ı gözden çıkararak Talat'a destek verdi. Verdi de ne oldu? Çözümsüzlük devam ediyor. Çünkü, sorunun çözümsüz kalışının sebebi ne Denktaş ve arkadaşları ne de Türkiye'nin tutumuydu... Çözümsüzlüğün tek sorumlusu Kıbrıs Rumları ve Yunanistan'dı. Bu husus Annan Planı'nın oylaması sırasında Kıbrıs Rumlarının sergilediği tavır ile de ortaya çıkmıştı. Türkiye'nin telkinleri ile Kıbrıs Türkleri Annan Planı'na tüm zarar ve aleyhte maddelerine rağmen çoğunlukla 'evet' derken Rum kesimi reddetti. İyi ki reddettiler. Sanıldı ki Rumlar plana hayır demek suretiyle uzlaşmaz taraf olduğunu gösterecekler, daha doğrusu bu gerçek anlaşılacak ve bunun sonucu olarak da Batı dünyası sorunun çözümü hususunda artık Türkiye'ye destek verecek ve çözüm için Kıbrıs Rum yönetimine baskı yapacaklar. Neticede KKTC'de Denktaş dönemi kapandı, birde üstelik bir takım suçlamalara hedef oldu. Lafı uzatmanın anlamı yok. Netice itibariyle Türk tarafının Annan Planı'nı desteklemek suretiyle çözümden yana olduğunu gösterme gayreti hiçbir anlam ifade etmedi. Kıbrıs'ta çözüm ihtimali giderek uzaklaşırken uluslararası platformlarda hâlâ Türkiye'nin karşısına Kıbrıs sorunu çıkartılıyor. AB ile üyelik müzakerelerinde ilerlemeye Kıbrıs meselesi engel oluyor. Hırvatistan 2005'te Türkiye ile eşzamanlı olarak üyelik müzakerelerine başlamış iken 35 başlıktan üçünü daha geçtiğimiz günlerde geçici olarak kapatarak 28 başlığı halletti ve üyeliğin eşiğine gelmiş bulunuyor. Buna karşılık AB Türkiye ile 35 başlıktan 17 başlığı açıp badece birini geçici kapattı, sekiz başlığa ise limanlar Rumlara açılana kadar açılmama şartı getirdi. Bu arada enerji, ekonomi, para politikaları gibi başlıkların açılmasını ise Rum yönetimi ve Fransa engelliyor. Yani Batı dünyası Türkiye'nin iyi niyeti ya da çözümden yana olması ile ilgilenmiyor. Sadece Rumların isteklerini koşulsuz Türkiye'nin kabullenmesini istiyor ve bunun için diretiyor. Diyebiliriz ki AK Parti iktidarının Kıbrıs politikası fiyasko ile sonuçlanmıştır. Hele birde geçtiğimiz günlerde Kıbrıs Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu 2. Hrisostomos'un medyaya yansıyan şu açıklaması sanıyorum birilerinin aklını başına getirir: "Annan Planı'nı ne ben ne de Papadopulos okuduk. Okumadan hayır dedik. Şükürler olsun ki Annan Planı reddedildi." Benzer bir tavrı Türkiye sergileseydi Batı'nın tepkisinin ne olabileceğini kestirmek sanıyorum zor değildir. Bu bakımdan ülke olarak özellikle dış politikada kırmızı çizgilerimizi belirlemek ve altını da kalın bir çizgi ile çizmek durumundayız. Politikalarımızı başkalarına göre değil kendimize göre belirlemeden Batıyı memnun etmenin mümkün olmadığını artık görmek durumundayız.
Aslında geçmişte gerek AB ile ilişkilerde gerek Rum kesimine karşı sergilediğimiz tavrımız da pek çok yanlışlar var. Rum kesiminin AB'ne üyeliğinin engellenmesi için elimizdeki imkanları kullanmadığımız gibi üyeliğe kabul edilmeden Gümrük Birliği Anlaşması'nı imzalayarak elimizdeki kozları kullanmadığımız için AB ve Kıbrıs Rum kesiminin elini güçlendirdik.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.