Abdulkadir Özkan

Abdulkadir Özkan

İhracatta hedef aşıldı, ithalat ne oldu?

İhracatta hedef aşıldı, ithalat ne oldu?

Medyaya baktığınızda ekonomide bahar havası esiyor. Buna göre üç temel göstergede iyi gelişme var. Enflasyon hedefin altında kaldı, ihracat belirlenen hedefi geçti ve faiz dip yaptı. Tek başına bu göstergeler ekonomide belirleyici olmaya yetiyor olsa hep birlikte sevinç çığlıkları atmamız doğru olabilir. Ama ihracatın belirlenen hedefi aşmış olmasına sevinebilmek için ithalatın da patlama yapmaması, bir diğer ifade ile dış ticaret açığının giderek büyümemesi, cari açığın gerilemesi gerekiyor. Nedense medya sadece yukarıya aldığımız üç veriyi kamuoyuna gösterirken ithalattaki patlamayı, dış ticaret açığındaki artışı ve cari açığın 40 milyar dolara dayanmış olmasını görmezden geliyor.

Hemen belirteyim ki maksadımız felaket tellallığı yapmak değil. Bu ülkede yaşadığımıza göre kapımızı çalacak bir felaket hepimizi vurur. Belki bir ayağı bu ülkede bir ayağı dışarıda, bu ülkede kazanıp başka ülkelerde birikim ve yatırım yapanlar ülkemizi vuracak bir krizden fazlaca etkilenmezler ama bizim bir tek vatanımız var o da Türkiye... Bu bakımdan sevindirici gelişmelerden mutluluk duyarız. Söz gelimi hızlı trenin Konya-Ankara arasında deneme seferlerine başlamasından sevinç duyduğumuz gibi. Eskişehir-Ankara hattından sonra Konya'nın devreye girmesi, Sivas yönündeki çalışmaların ilerlemesinden memnuniyet duyuyoruz.

Ancak cari açığın 40 milyar dolara ulaşmasından da endişe ediyoruz. İhracatta hedefin aşılması ne kadar memnuniyet verici ise ithalattaki artış ve bu sebeple de dış ticaret açığının yüksekliği ister istemez rahatsızlık veriyor.

Doğrusunu söylemek gerekirse ihracat rakamlarına bakarak sevinç çığlıkları atanları anlayamıyorum. Dışarıya bir satıp üç almaya devam ediyorsak bunun sevinilecek neresi var? Böylesi dengesiz bir dış ticarete bu ülke daha ne kadar dayanabilir? Demiyorum ki sattığımız aldığımızdan fazla olsunda bir yerlerde para yığalım. Hiç olmazsa sattığımız ile aldığımız arasında bir denge kurulabilsin, bu yönde ümit verici adımlar atılabilsin. Çünkü, ithalatın ihracattan fazla olması bir kişinin gelirinin üzerinde harcama yapması anlamına gelir. Buna da ne kişiler ne de ülkeler uzun süre tahammül edebilir. Bir süre sonra ya icraya düşülür ya da ülke olarak dar boğaza girilir. Sanıyorum bunu da kimse istemez. Ancak; bir sorununu istememek o sorunu gidermeye yetmiyor. Buna uygun davranışlara ve politikaların hayata geçirilmesine ihtiyaç vardır.

Kaldı ki bunca dış ticaret ve cari açığa rağmen bu ülkede fedakarlık hep dar ve sabit gelirliye düşüyor. Zengin daha zengin oluyor. Dar ve sabit gelirliler ise daha da sıkıntıya düşüyor. Bu ülkede çalışanların büyük bir bölümü açıklanan rakamlara göre yoksulluk ve fakirlik sınırlarının altında gelire sahipler. Yani çizilen pembe tablolara rağmen uygulanan ekonomik politikalar yoksulu değil zengini düşünüyor ve kolluyor. Demek istediğim o ki uygulanan politikalar vahşi kapitalizmin ülkemize yansımasından ibaret. Bu anlayış ve uygumlalar ile lider ve belirleyici ülke olmak mümkün olmaz. Adil ekonomik düzene geçilmeden geçici rahatlamalar dışında ciddi bir sonuç almak mümkün olmaz.

Hemen hatırlatayım... İsrail'de çıkan orman yangının söndürülmesi için verdiğimiz desteğin ardından bir anda iki ülke arasında gerginliğin yumuşadığı, İsrail'in özür dileyeceği gibi haberler günlerce medyada yer almıştı. Aradan geçen bunca zamana rağmen özür dilemek söz konusu olmadığı gibi bir takım küstahça açıklamalar devam ediyor. Buna isterseniz İsrail'in meydan okumaları sürüyor deyin.

Elbette millet olarak bizim de sevinmeye, geleceğe ümitle bakmaya özelliklede dünya üzerinde belirleyici ülke haline gelmeye ihtiyacımız var. Bu ise güçlü olmakla mümkün. Günümüz dünyasında ise güçlü olmanın yolu önce ekonomiden sonra da moral değerlerden geçiyor. Bu dış ticaret açığı, yani ithalatımız ihracatımızın çok üzerinde devam ettiği sürece ekonomik bakımdan güçlü ülke haline gelmek çok zordur. Bu sadece bizim için değil gelişmekte olan tüm ülkeler için geçerlidir.

İthalat ile ihracat arasındaki farkın değerlendirilmesi bakımından son sözü TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu'na bırakmak istiyorum:

"Bir atıyoruz, üç yiyoruz, bir de seviniyoruz."

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdulkadir Özkan Arşivi