Ulusal Egemenlik, bürokrasi ve demokrasi!
Bugün Ulusal Egemenlik ve çocuk Bayramı. Yani egemenliğin millete geçtiği günün bayramı. Bunun içindir ki “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” sözü taçlandırılıyor, Millet Meclisi’nde en görünecek bir noktaya işlenmiş durumda.
Bütün bunlar doğru da; egemenliğin millete devrinden yani 23 Nisan 1920’den bu yana 88 sene geçmiş olmasına karşılık millete ait olması gereken egemenlik parça parça elinden alınmıyor mu? Darbelerin arkasından yapılan Anayasalarla millete karşı duyulan güvensizliğin bir sonucu milletin karşısına egemenliğe ortak birtakım güçler çıkartılmamış mı? Bir başka ifade ile bu ülkede egemenliğin sadece ve sadece millete ait olduğunu söylemek mümkün mü? Söz gelimi milletin oyları ile Meclis’e girmiş hatta iktidar olmuş partilerin geçmişte kapatılması, bugün de yine milletin yüzde 47 oyu ile iktidar olmuş bir parti hakkında kapatılma davası açılmış olmasının millet egemenliği ile izahı mümkün olabilir mi? Elbette darbelerin ardından hazırlanmış anayasalar ve yasalarda partilerin kapatılabileceğine dair hükümler vardır. Bu bakımdan açılmış olan kapatma davası Anayasa ve yasalara uygun olabilir ama millet egemenliği ile ne kadar uyuşur?
Böyle bir kapatma davasının açılmış olması millet iradesinin yanlış tecelli ettiği, ülkeye zarar verecek bir noktaya geldiği; bu yanlışın düzeltilmesi anlamına gelmez mi? Eğer millet bu ülkede CHP’ye ya da benzeri partilere oy verip iktidar yapmadığı sürece yanılmış kabul edilecekse o zaman sistemi demokrasi olarak adlandırmaya, ikide bir millete giderek oyunu istemeye gerek var mı?
Aslında bu soruları ilk defa soran biz değiliz. Hemen her gün her fırsatta sistem eleştiriliyor, tartışılıyor. Buna rağmen netice değişmiyor. Lafta egemenlik millete ait iken uygulamada bürokraside kalmaya devam ediyor. Sanıyorum bu noktada Hilmi Yavuz’un, “Türkiye’de bürokrasi ile demokrasi çarpışıyor” sözünü hatırlatmakta yarar var. Yavuz’un bu sözünü tekzip için değil ama öyle görünüyor ki ülkemizde bürokrasi ile demokrasinin çarpışması da yok. Olan bürokrasinin canı istedikçe demokrasiyi terbiye etmesi(!), kendi isteklerine uydurma hamleleridir.
Peki millet egemenliği nasıl sağlanır? Meclis’in açık olması ama her an kapatılması ihtimali olan bir ülkede millet egemenliğinin sağlanması mümkün olabilir mi? Bir diğer ifade ile milletin egemenliği seçtiği milletvekilleri marifetiyle tecelli edecekse milletin Meclis’e gönderdiği milletvekilleri bazı gerekçelerle Meclis dışına atılabiliyor ve partiler kapatılabiliyorsa, kısacası çok seslilik tek sesliliğe indirgeniyorsa o tek ses millet iradesini temsil ediyor olabilir mi? Milletin egemenliğinin sağlanacağı tek yer seçim sandığıdır. Bunun dışında milletin egemenliğini kullanması, düşüncelerini yansıtması mümkün değilken millettin sandıkta belirlediği irade bürokrasi tarafından değiştirilebiliyorsa ortada bir terslik yok mudur?
Bu bayram gününde çocuklara bazı makamlara kısa süreli de olsa oturtmak demokrasi değildir. çünkü, o koltuklara milletin oyları ile oturanlar bile şu ya da bu sebeple kaldırılabiliyor. Demokrasi milletin bir makama oturttuğu kişilerin ancak millet tarafından indirilebildiği rejimin adıdır. Bunun dışındaki uygulamalar ise en hafif tabiriyle eksik demokrasidir. Bir devlet düşününüz ki vatandaşını tehdit olarak görüyor ve bu anlayış ile o ülkede demokrasinin tüm kurum ve kuralları ile yerleşmesi düşünülüyor. Bu mümkün olabilir mi?
Halkın seçtiklerini sürekli kötüleyen, iteleyen buna karşılık bazı kurumları kutsayan bir anlayış ile demokrasinin bir arada barınması mümkün olmaz. Sanıyorum yıllardan beri yaşadığımız çelişkinin kaynağını da bu yanlış anlayış oluşturuyor. Dileyelim bu çelişki kısa zamanda sona ersin, ulusun egemenliği üzerinde başka güçler olmasın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.