Başörtüsünde son durum

Başörtüsünde son durum

YÖK Başkanı Prof. Özcan yakınlardaki bir beyanında “Katsayı ve başörtüsü yasağı sorunlarını çözdük” demişti. Ama 28 Şubat yadigârı bu iki problemin gerçekten ve kalıcı şekilde çözüme bağlandığı henüz söylenemez.
Önce katsayıdaki süreci hatırlayacak olursak:
Bu konudaki haksızlığın kaldırılması adına aldığı kararlar birkaç kez Danıştay’dan dönünce, YÖK her defasında kararını Danıştay’ın gerekçeleri çerçevesinde revize ederek, katsayı farkını orası açısından kabul edilebilir bir noktaya çekerek ve ayrıca YÖK Başkanının mahkemeye yaptığı özel ziyaretle belli bir sonuca ulaştırdı.
Bu sonuç, asıl çözümün katsayı uygulamasını tamamen kaldırmaktan geçtiğini düşünen mağdurlar cenahında tatminkâr bulunmadıysa da, “Şartlar talebimizin tam olarak karşılanmasına izin vermediği için, bu kadarı da hiç yoktan iyidir” mantığıyla kerhen dahi olsa kabul edildi.
Ve “geçici bir çözüm” nazarıyla bakıldı.
İşin yapısal nitelikteki çok daha önemli boyutları ise maalesef kimsenin gündeminde bile değil. Yine 28 Şubat’ın kapattığı imam hatiplerin orta kısımlarının hâlâ açılmamış ve Kur’ân eğitimindeki yaş sınırının hâlâ devam ediyor olması gibi. Keza, okulların genelindeki din eğitiminin yetersizliği ve daha da ötesinde eğitim düzey ve kalitesinin iyiden iyiye gerilemesi gibi.
Ve hal böyle iken din derslerinde Atatürkçülük propagandası ve askerin sivil eğitime müdahale aracı olarak kullandığı millî güvenlik dersi garabetlerinin halen aynı şekilde sürmesi gibi.
Yani temeldeki arıza hâlâ yerinde duruyor.
Başörtüsü meselesinde yaşanan derin problem de bunun en belirgin tezahürlerinden biri.
Bilindiği gibi, yasağı üniversite öğrencileriyle sınırlı olarak kaldırma iddiasıyla yapılan anayasa değişikliği, hem istenen sonucu vermedi, hem de yeni ve çetrefilli sorunları beraberinde getirdi.
Buna rağmen 12 Eylül referandumundan sonra Başbakan, anlaşılmaz bir tavırla, aynı formülü bir defa daha gündeme taşımaya niyetlendi.
Ama neyse ki bu girişim fazla ilerleyemeden rafa kalktı ve en azından seçim sonrasına kaldı.
Tabiî, seçimden nasıl bir tablo çıkacağını şu anda öngörebilme imkânı yok, ama ne olursa olsun, konunun sadece başörtüsünü öne çıkaran bir yaklaşımla değil, topyekûn ve kapsamlı bir anayasa reformu ile gündeme gelmesi lâzım.
Böyle bir reformun, Türkiye’nin demokratikleşmesi gerektiğini düşünen tüm partilerin katılımıyla gerçekleşmesi gerekiyor ki, geri dönüş yolunu kapatacak şekilde sağlam ve kalıcı olsun.
Bunun için, seçime katılacak bütün partilerin anayasa proje ve tekliflerini şimdiden hazırlayarak seçmenin önüne öyle çıkmaları isabetli olur.
Bu noktayı bir defa daha kayda geçirdikten sonra başörtüsü meselesine dönecek olursak:
Katsayı probleminde YÖK’le Danıştay arasında yaşanan süreç, bu konuda da tekrarlanır mı?
ALES sınavında verilen “yürütmeyi durdurma” kararına ilişkin bazı yorumlarda, bu sınavın aynı zamanda devlet memurluğunu da kapsadığı ve dolayısıyla orada başörtüsüne tanınacak serbestinin, kamudaki yasağın kalkmasını da gündeme getireceği mülâhazasıyla Danıştay’ın söz konusu kararı aldığı fikrini dillendirenler oldu.
Akademik personel de kamu görevlisi ya!
Son karardaki “Baş örtülürse adayın teşhisi güçleşecek ve güvenlik zaafiyeti ortaya çıkacak” gibi diğer gerekçelerin komikliği bir tarafa, asıl endişenin bu olup olmadığını, ÖSS kılavuzunda da yapılan aynı yöndeki değişikliklere yönelik iptal dâvâlarında verilecek kararlarla göreceğiz.
AYM’nin başörtüsü ve AKP kararlarında, bu konuyu “dini istismar etmeden çözülmesi gereken toplumsal bir sorun” kabul ettiğini gösterir ifadelere yer vermesi ve CHP’nin “üniversitede başörtüsü” bahsinde sergilediği tavır ve politika değişikliği, bakalım Danıştay’ın içtihadlarında da bir farklılığı beraberinde getirebilecek mi?
Ama şu anda görünen o ki, “Çözdük” denilen başörtüsü yasağı yine düğümlenmiş durumda.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi