Yapıyor gibi yapmak
Avrupa'daki -ABD ve Avusturalya'da yaşayanları da dahil edebiliriz- vatandaşlarımızın seçimlerde bulundukları ülkelerde oy kullanabilmeleri gerektiğine dair görüşlerimi bu köşede yaklaşık 1.5 ay önce dile getirmiş yazımda yurt dışındaki vatandaşlarımızın sayısının 5 milyonu aşmış olduğuna dikkat çekmiştim. Aradan bir süre geçtikten sonra Yüksek Seçim Kurulu (YSK) bu seçimlerde bunun mümkün olmayacağına dair kararını açıkladı. Başbakan Erdoğan açıklanan bu karara tepki gösterdi. Çünkü, Almanya'da Merkel ile bu konuyu görüşüp olumlu cevap aldığı bir günde böyle bir kararın açıklanmasını kendilerini sabote etmek olarak nitelendirdi. Bu tepkinin ardından medyada sorumlunun Yüksek Seçim Kurulu (YSK) değil, Dışişleri Bakanlığı'nın olduğu ileri sürüldü. Dışişleri de yaptığı açıklama ile kendilerinin dış temsilciliklerimizde vatandaşlarımızın oy kullanmalarına hazır olduklarını belirttiler. Ve tartışmada bu noktada sona erdi. Ne mi oldu.. Yani bu seçimlerde Avrupa'daki vatandaşlarımız bulundukları ülkelerde oy kullanabilecekler mi? Bu sorunun cevabı şimdilik belli değil. Ancak Yüksek Seçim Kurulu (YSK) aldığı kararın kesin olduğunu belirttiğine göre bu seçimlerde de yurt dışındaki insanlarımız ya gümrük kapılarına gelip oy kullanacaklar ya da bu haklarını kullanamayacaklar.
Bu noktada bana göre Yüksek Seçim Kurulu (YSK) ya da Dışişleri Bakanlığı'nın mı haklı olduğu çok önemli değil. Önemli olan bir hakkın kullanılmasının bir kez daha engellenmiş olması.
Olaya farklı açılardan bakarak herkesin kendine göre bir kurumu haklı bulması mümkün. Bize göre suçlu bulmaktan ziyade meseleye çözüm bulmak gerekliydi. Meseleye bu açıdan bakıldığında şunu söyleyebiliriz. Madem ki bu seçimlerde yurt dışındaki vatandaşlarımızın bulundukları ülkelerde oy kullanmaları isteniyordu öyle ise niçin daha önceden gerekli yazışmalar ve hazırlıklar yapılmadı? Anlaşıldığı kadarıyla özellikle Yüksek Seçim Kurulu ile Dışişleri Bakanlığı arasında bu konuda yazışma olmuş. Dışişleri Bakanlığı bu konuda Yüksek Seçim Kurulu'na üç defa yazı göndermiş. Ancak, bu yazılarda bir takım çelişkiler var. Bir cevapta mevcut şartlar altında bakanlık olarak sıkıntı çekileceği belirtilirken, bir diğerinde dış temsilciliklerde bu hususta gerekli hazırlığın kısa zamanda yapılabileceği belirtilmiş. Dolayısıyla de sonuç olarak yurt dışındaki vatandaşlarımızın bulundukları ülkelerde bu seçimlerde de oy kullanmaları sağlanamamış.
Niyet ciddi idiyse çok daha önceden gerekli yazışmalar yapılabilir, hatta yazışmayla yetinilmeyerek kurumlar arasında görüşmelerde gerçekleştirilerek yapılması gerekenler için zemin hazırlanabilirdi. Ancak, gördüğümüz kadarıyla bürokrasi bir kez daha bir temel hakkın kullanılması önündeki engelin kaldırılması değil devamından yana tavır koymuş ve galip gelmiştir. Seçilmişlerin isteği bir kez daha bürokratlara takılmış olmaktadır. Sanıyorum ülkemizin esas sorunu da burada yatıyor. Son sözü bürokrasiye bıraktığınızda işler askıda kalıyor. Olabilecekler olmuyor, olması gerekenler de olabiliyor. Buna bazıları bürokratik oligarşi diyor. Aslında verilen isim pek önemli değil. Önemli olan artık ülkemizde son sözü halkın seçtiklerinin söylemesinin sağlanmasıdır. Eğer bu sağlanamayacaksa sanıyorum seçim sandığını milletin önüne koymak da fazlaca önemli olmuyor. Buna rağmen eğer Yüksek Seçim Kurulu'nun aldığı karar değiştirilemez değilse, yeni bir kararla meseleye çözüm bulmak mümkünse bu yolun açılması gerekiyor. En azından siyasi iktidarın bu konuda ne kadar samimi olduğu da görülmüş olacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.