Efendi’nin fendi...
Hafta sonu Hürriyet’in Yazı İşleri Müdürü Tufan Türenç ve Kanal D’nin Genel Yayın Koordinatörü Uğur Dündar’ın başını çektiği bir grup yürüdü yine.
Marjinal örgütlerin flamaları, CHP ve İşçi Partisi bayraklarının gölgesi altında tutuklu gazetecilere özgürlük istediler hep bir ağızdan...
Pankart açıp, bir yandan ağızlarına bant, diğer yandan nutuk çekip; sakız ettikleri basın özgürlüğünden, tutukluluk süresinin uzunluğundan filan dem vurdular...
Ancak hiçbirisi akıl edip, serbest bırakılmasını istedikleri Efendileri’nin bu konuda daha evvel ne yazıp çizdiğine, ne düşündüğüne hiç bakmadılar.
Ankara Haber Merkezimiz’den Ali Eyvaz kafayı takıp araştırmasaydı; seçim süreci, milletvekilliği adaylıkları, ittifaklar ve Dallas’a dönen CHP’deki komplolar, entrikalar derken gündemin yoğunluğu arasında bu önemli konu kaynayıp gidecekti.
Peki neydi eylemcileri harekete geçiren ve neydi onların eylem yaptığı konuda Efendileri’nin düşüncesi?
Eylemcilerinki netti:
“Operasyonun medyayı da kapsaması ve tutukluluk süresinin uzun olması...”
Oysaki uğruna sokağa döküldükleri Efendileri’nin bu konudaki düşüncesi de gayet netti.
Eyvaz’ın haberinde yer alan bilgilere göre Efendi, Gladio ile ilgili yazdığı kitap ve makalelerinde, İtalya’daki “Temiz eller süreci”ni örnek gösterip bu tür dava süreçlerinin uzamasının normal olduğuna dikkat çekiyordu.
Karanlık Oda’sındaki “Gladio’yu bir de benden dinleyin” başlıklı yazısında, İtalya’daki sürecin 1975’te başladığını, halen devam ettiğini ve bizdeki gibi bir aceleciliğin İtalya’da olmadığını ifade ediyordu.
Meşhur davaya bakan hakimlerden Casson’a Gladio’nun üzerine korkusuzca gittiği için övgüler dizen Soner Efendi, bu süreçte 5 binden fazla soruşturmanın başlatıldığını, 3 bini aşkın davanın açıldığını, bini aşkın insanın hüküm giydiğini yazıyordu.
İtalya’da bunlar yaşanırken geçmişteki Susurluk soruşturmasını örnek verip, “bizdeki aceleciliği” eleştiren Soner Efendi, çarpıcı bir de benzetmede bulunarak, “Alexander İvanov, Moskova Tretyakov Müzesi’ndeki o klasik resmini 20 yılda (1837-1857) bitirebilmişti” diyordu.
Yani iyi bir resim bile 20 yıl alıyorsa, böyle bir “arınma sürecinin” aceleye getirilmesi elbette söz konusu olamazdı.
¥
İtalya’daki operasyonun medya ayağına da atıf yapan Efendi, P-2 Mason Locası soruşturmasını anlatırken, locayla bağlantılı bazı medya organlarında yapılan aramalarda çıkan “Propaganda 2” adlı belgelere dikkat çekiyordu.
Kaderin cilvesi mi, yoksa hakikatin tâ kendisi mi bilinmez ancak bugün o belgelerin, tıpkı Odatv’den çıkan “Ulusal Medya 2010” belgeleriyle çok önemli benzerlikler içerdiği öne sürülüyor.
Efendi bu konuyu aynen şöyle anlatıyor: “Diğer soruşturma konusu P-2 ise masonlara yönelikti. 1980 başında ele geçirilen ‘Propaganda 2’ belgesine göre stratejinin adı, ‘Piano di rinascita democratica’ yani demokrasinin yeniden doğuş planıydı. Bu plan uyarınca, ‘gerilim stratejisi’ hedeflenmiş; sinmiş, pusmuş, yıldırılmış, edilgen bir ‘korku toplumu’ yaratmak istenmişti. Bu amaca ulaşmak adına her türlü dezenformasyon ve provokasyonu kullanmak mübahtı. Bunun için öncelikle medyanın (hem sahipliği, hem çalışanları anlamında) ele geçirilmesi gerekiyordu. Dava açıldı ama sonuç alınamadı. 950 kişilik listeden sadece üç kişi 12 yıl ev hapsi cezası aldı. P-2’den 10 yıl sonra Gladio ortaya çıkarıldı.”
Evet Soner Efendi’nin düşünceleri böyle...
Çelişkileri, çifte standartları neyin ne olduğunu ortaya koyan belge niteliğindeki ifşaatlar bunlar...
Bakalım buna ne diyecek eylemciler...
Biraz insaf ve izanları varsa...
Dün Genel Yayın Koordinatörümüz Hasan Karakaya Ağabey’in bahsettiği Vakit’in 2005 yılında Almanya’da linç edilişine, sipariş üzerine Raportör Oomen-Rujiten’in Türkiye’de medya özgürlüğünün tehdit altında olduğunu iddia eden raporuna baktıkça içim karardı.
Yazık.
Teselliyi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Biz medyayla çarpışa çarpışa buralara geldik” sözünde aradım...
Galiba her şeyin vakti zamanı var.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.