Avrupalının Türkiye'yi anlamak gibi derdi hiç olmadı
Savaşlar toplumların birbirini anlamalarına vesile olabilir mi? Özelliklede Hristiyan dünya ile İslam dünyası arasındaki savaşlarda, bir diğer ifade ile Avrupalılarla Osmanlılar arasındaki savaşları karşılıklı tanıma ve etkilenmeye yönelik sonuçlar vermiş midir? Özelliklede Haçlı seferlerini Avrupalının Osmanlıyı, Osmanlı'nın Avrupalıyı tanımasına katkısı olmuş mudur?
Elbette her ilişkide şu ya da bu şekilde karşılıklı tanımadan söz edilebilir. Ancak bu tanımayı etkilenme olarak düşünmek ne ölçüde doğru olur, sorusunun cevabı sanıldığı kadar kolay ve net değildir. Özellikle de Haçlı Seferleri söz konusu olduğunda... Bilindiği gibi Hristiyan Avrupa ülkelernin Papalığın öncülüğünde oluşturduğu güçlerle İslam dünyasına dönük saldırısıdır. Hedef Kudüs'tür, Kudüs'ü ele geçirmek ve bunun için gerekirse ve güçleri oranında önlerine çıkanı yok etmektir. Bu arada geçtikleri yerleri talan etmektir. Dolayısıyle Haçlı Seferlerinden Müslümanların etkilenmesi olumsuzdur. Hatırlarda sadece vahşet ve soygun vardır. Kudüs'e kadar gelen ve burayı işgal eden Hristiyan güçler İslam medeniyetinin ürünü çeşitli alanlardaki pek çok bilgi ve belgeyi Avrupa'ya götürmüş ve bunlardan etkilenerek bazı gelişmeler sağlamışlardır. Bilgiden yararlanılmasının yadırganacak bir yanı yoktur. Ancak bunu karşılıklı tanıma, anlama olarak nitelendirmek yanlış olur. Hemen belirteyim ki okuduğum tarihi eserlerde bana göre Haçlı Seferleri bir şeylerin paylaşılması değil, tek taraflı katliam ve talan hareketidir. Bir başka yönüyle de Papalığın başını çektiği ve yönlendirdiği Hristiyan dünyasının Müslümanlara karşı birikmiş olan öfke ve kini boşaltma hareketidir. Bugünde Hristiyan dünyası İslam dünyası söz konusu olduğunda anında birlik oluşturmakta, ruhlarındaki kin ve öfkeyi harekete geçirmektedir. İslam dünyasında yaşananları şöyle bir hatırladığımızda bu gerçeği bütün açıklığı ile görürüz.Yani Haçlı Ruhu hâlâ yaşamakta, Haçlı seferler de sürmektedir. Avrupa Birliği'nin bu açıdan değerlendirilmesinde yarar vardır. Meseleye bu açıdan bakıldığında Avrupa Birliği'ne koşar adam gitmenin anlamsızlığı, daha doğrusu bir yararının olmadığı anlaşılır. Kaldı ki hâlâ Avrupa ile kucaklaşarak onları ne daha iyi tanımak ne de etkilenmek için bir sebep yoktur. Bunu Avrupalı her fırsata söz ve davranışları ile gösterirken bir takım yöneticilerimizin görmeyişi ya da görmek istemeyişi düşündürücüdür.
Artık Türkiye ile Avrupa Birliği ilişkilerinin tek yönlü bir dönüştürme, başkalaştırma; bir diğer ifade ile kendilerine benzetme operasyonundan ibaret olduğunu duymayan, görmeyen kalmadı ama bazıları bu gerçeği nedense görmemeyi tercih ediyorlar. Bu bir yaklaşım tarzı olabilir ama bundan ülkemizin yararı ne olacaktır, sorusunun cevabını da bu gerçeği görmek istemeyenler topuma açıklamak durumundadırlar. Başbakan Erdoğan'ın Strazburg da sorulara verdiği cevaplar doğru olabilir, ses tonunu yükselterek konuşması bazılarının yüreğini soğutabilir hatta bu tavır seçim kampanyası boyunca malzeme olarak da kullanılabilir. Ama o söz ve tavır Avrupalıların Türkiye'ye bakışının değişmesine ve yumuşamasına katkı sağlamaz. Kaldı ki Avrupalının bize bakışının yumuşamasına da ihtiyacımız olduğunu düşünmüyorum. Önemli olan Türkiye olarak güçlü olmamız, Hristiyan dünyanın niyetini bilerek hareket etmemiz gerekiyor. Kaldı ki sabun köpüğü gibi parlayıp bir anda sönerek yürütülen politikaların fazla bir anlamı olmadığını da Başbakan'ın İsrail Cumhurbaşkanı'na karşı Davos'ta ve Marmara gemisine karşı İsrail'in gerçekleştirdiği saldırı arkasından sergilediği çıkışların sonuçları ortada. Ne oldu? Hâlâ İsrail ne tazminat ödedi ne de özür diledi. Demek istediğim o ki zaman zaman Başbakan'ın sergilediği çıkışları yandaşlarının teselli kaynağı olabilir ama ülke bu tür çıkışlarla yönetilemez, çıkarları korunamaz. Öncelikli olarak özellikle dış ilişkilerde bazı kırmızı çizilerimizin olması gerekir. Bu kırmızı çizgilerin korunması ise saman alevi gibi parlayıp bir anda sönüp giden çıkışlarla korunamaz. Gerekirse bunun için bedel ödemeyi göze alabilmek gerekir. Söz gelimi Avrupa Birliği'ne dönüp mademki siz hep tek taraflı taleplerde bulunuyor, bizi kendinize benzetmeye çalışıyor, bunun sonunda da aranıza almayı düşünmüyorsunuz, biz de müzakereleri kesiyoruz, diyemediğiniz sürece bir takım çıkışların anlamı kalmaz. Sadece iç poltikaya dönük ataklardan ibaret kalır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.