Siyaset ve asabiyet
Seçim yaklaşıp partiler arasındaki yarış kızıştıkça, toplumun gündemi de o eksende şekilleniyor. Siyaset, partiler ve seçim konulu tartışmalar giderek hararetleniyor.
Değişik siyasî görüşlere sahip insanlar arasında tartışmaların olması bir yere kadar normal.
Ancak bunların insanî ve medenî ölçüler içinde, karşılıklı saygı çerçevesinde, nezih ve seviyeli üslûplarla yapılması son derece önemli.
Ölçü ve sınırlar aşıldığı takdirde, tartışmalar insanların gereksiz yere birbirini rencide ettiği gerginlik, sürtüşme ve kavgalara dönüşebiliyor.
Oysa hiçbir siyasî tartışma, buna değmez.
Çünkü siyaset, yapısı ve tabiatı gereği gelip geçici birşey, ama bir arada yaşayan insanların karşılıklı hak ve hukuka dayanan ilişkileri kalıcı.
Bu sebeple, bugün herşeyin önüne geçirilip hararetle tartışılırken, yarın belki hiç hatırlanmayacak olan şeyler yüzünden, o hak ve hukuku incitip ihlâl edecek fevrîliklerden sakınılmalı.
Başka bir alandan örnek verecek olursak:
Hiçbir mantıklı gerekçesi bulunmayan takım taraftarlığının, fanatizme dönüşmesi halinde, stadyum ve tribünleri savaş alanına çeviren holigan vahşetleri doğurduğunun irkiltici örneklerini çok gördük, hâlâ görmeye devam ediyoruz.
Benzer örnekler, maalesef siyasette de yaşanabiliyor. Özellikle seçim yarışının kızıştığı ortamlarda galeyana gelen parti fanatikleri, yer yer kanlı kavga ve çatışmalara sürüklenebiliyor.
Ama neyse ki, çok şükür, bu tür talihsiz olaylar münferit örnekler olmanın ötesine gitmiyor.
Buna karşılık, parti tarafgirliği ve karşıtlığı ekseninde, acımasız gıybetler; ağza alınmayacak hakaretler; hiçbir hak, insaf ve vicdan ölçüsüne sığmayacak inanılmaz hücumlar yapılabiliyor.
İslâm ahlâkına da, insan olmanın gereklerine de hiç uymayan ve yakışmayan böylesi aşırılıklara artık son verilmeli ve seçim yarışının farklı tercihlere saygı temelinde medenîce yapılabildiği bir ortamın tesisine herkes katkı sağlamalı.
Gerçi havayı kızıştırmaya yönelik fanatik tavırların arkaplanında, linç mantığını ve provokasyon tezgâhını ele veren işaretler de mevcut.
Bilhassa buna dair kuşkuların güçlü olduğu durumlarda yapılacak şey, böylesi tavırları muhatap alıp karşılık vermeye çalışmak yerine, ademe mahkûm edip cevapsız bırakmak olmalı.
Gerek bireysel, gerekse toplumsal psikolojiler açısından sinirleri gerip tansiyonları yükselten siyasî tartışmalardan kaçınma noktasında Bediüzzaman’ın bilhassa asabî mizaçlara yönelik şu ikazlarına uyulması da büyük önem arz ediyor:
“Bu zamanda siyaset kalpleri ifsad eder (bozar) ve asabî ruhları azap içinde bırakır. Selâmet-i kalp ve istirahat-i ruh isteyen adam siyaseti bırakmalı.” (Kastamonu Lâhikası, s. 164)
Bu tavsiye, hem fiilî siyasete soyunanlar, hem de işi politika olmadığı halde ister merak saikasıyla, ister başka sebeplerle siyasî tartışmalara gereğinden fazla müdahil olup, dahası tarafgirlik ve karşıtlıkta ölçüyü kaçıranlar için geçerli.
Bilhassa da “asabî ruhlar” için...
Erbabınca yapılacak analizler, bu çok orijinal tesbit ve tavsiyenin ne kadar yerinde ve isabetli olduğunu bütün boyutlarıyla ortaya koyabilir.
Gerçi günlük hayatımızda şahit olduğumuz örnekler, bu tahlillerin ortaya koyacağı detay ve incelikleri öğrenmeye de ihtiyaç bırakmıyor. Ve tesbitin haklılığı bütün açıklığıyla gözleniyor.
Onun için, siyaset eksenli gerginlikler her mizacın, özellikle de asabî ruhların kaldırabileceği bir yük değil. Hele üzerine vazife de olmadığı halde bu yükü taşıma inadının mantığı var mı?
Yeni bir seçime sayılı günlerin kaldığı şu zaman, Üstadın bu ikazıyla “Selâmet-i kalp ve istirahat-i ruh isteyen adam siyaseti bırakmalı” tavsiyesini hatırlayıp gereğince amel etme zamanı.
Bu demek değil ki, bir görüş ve tercihimiz olmayacak. Elbette olacak. Ama bunu bir kavga ve çatışma sebebi haline getirmekten kaçınacak, öyle yapmak isteyenlere de fırsat vermeyeceğiz.