Gösterilen tabloda karanlık nokta olmasın
Başta Başbakan olmak üzere iktidar partisi sözcülerinin seçim meydanlarında yaptıkları konuşmalara baktığınızda sanki dikensiz gül bahçesinde yaşıyoruz. Ülke hızla büyüyor, önümüzdeki 10 yıl içinde ilk 10 ülke arasına gireceğiz. İşçi, memur ve emeklinin bir sorunu yok. İşsiz sayısı ise hızla düşüyor. İşi olmayanlara, işi olup da geçim sıkıntısı çekenlere yardım paketleri ulaştırılıyor. Kısacası iktidar partisi sözcülerine göre şikayet edecek bir konu yok. Bardak tamamen dolu. Buna rağmen birileri eleştiriyor, ülkenin geleceğinin borç sebebiyle ipotek altına alındığını söylüyorsa iktidara göre bunlar felaket tellallığı yapıyorlar. Sakın yanılıp da devletin görevi yoksullara yardım paketi dağıtmak mı? diye sormayın. Çünkü, bu yardım paketlerinin dağıtılmasının sosyal devlet anlayışının bir gereği olduğu ileri sürülüyor. Halbuki bizim bildiğimiz sosyal devlet, oluşturulmuş olan kurumlarla ülkede mümkün olduğunca yardıma muhtaç bırakmamak, devletin bu yöndeki tüm tedbirleri alması demektir. Yani devlet yardım paketi gönderene kadar işsizlik sigortasını hayatın her safhasında hayata geçirmesi, çalışanın ise yardıma ihtiyaç duymamasını sağlaması gerekiyor. Bir ülkede insanlar hem çalışıyor hem de devletin yardım paketlerine ihtiyaç duyuyorsa ortada ciddi bir terslik var demektir. Daha doğrusu çizilen tabloda bir karanlık nokta var ve bu gizleniyor anlamına gelir. Çünkü çalıştığı halde geçinemiyor, evini geçindirmekten aciz bir insanın iş sahibi sayılıp sayılmayacağı da ayrı bir tartışma konusudur. Çünkü, açıklanan resmi asgari ücret rakamlarına rağmen insanlar bu rakamın altında bir gelire razı olarak çalışıyorlar diye düşünmek yanlış olmaz.
Bir yandan ekonomide yıllık rekor büyüme gerçekleşiyor ama işsizlik oranı hâlâ yüzde 11-12'lerde dolaşıyorsa ya bu büyümede ya da devletin açıkladığı işsizlik rakamlarında bir yanlışlık vardır. Her ikisi de sağlıklı bir bünyeye sahip olmadığımızın işaretidir. Hemen belirteyim ki gerek büyüme gerek işsizlik rakamlarının yanlış olduğunu söylüyor değilim. Ancak, ortada bir çelişki olduğu da bir gerçek.
Söz gelimi Enerji Bakanı'nın ifadesine göre hâlâ kullandığımız enerjinin yüzde 93'ünü dışarıdan temin ediyoruz. Buna bir de yıllardan beri bazı iktidarların çok büyük iddialarla Anadolu'nun her tarafının hidroelektrik baraj ve santralleri ile donatıldığı ve bununla övünüldüğü eklendiğinde demek ki bu alanda yapılan tüm yatırımlar derde derman olabilecek bir sonuç vermemiş. Bu noktada acaba enerji alanında yapılan bu tür yatırımlar yanlış mıydı? sorusu akla geliyor. Bir diğer ifade ile enerji açığımızı kapatıyor iddiaları ile gerçekleştirilen hidroelektrik yatırımları enerji ihtiyacımızı karşılamazken dışarıya borcumuzu mu artırdı? Bu da bir başka soru olarak ortada duruyor. Ve bu soruların cevabı mutlaka verilmelidir. Bu arada birkaç gün önce bu köşede yılın ilk üç ayında cari açığın 22 milyar dolara ulaştığına dikkat çekmiş, bu gidişin tehlikeli olduğunu söylemiştim. Çünkü, cari açığın bu hızla devam etmesi iç ve dış borç stokumuzun yıl sonunda en az 50-60 milyar dolar daha artması, bu da her yıl ödemek zorunda olduğumuz borç faizinin patlama yapması anlamına geliyor. Ne var ki yılın ilk üç ayında gerçekleşen cari açığın başka etkileri de ortaya çıkmaya başladı. Cari açıkla birlikte borsada işlem gören şirketlerin değerinde bir hafta içinde 26 milyar dolar azalma meydana gelmiş.
Kısacası elbette ülkemizi batmış ilan etmek haksızlık olur. Kaldı ki böyle bir durumu içimize de sindiremeyiz. Yaşadığımız ülkenin güçlü olması, gücünü vatandaşları ile paylaşmasını isteriz. Ancak, ekonomideki bazı kalemlerdeki iyileşmelere rağmen borç stokumuz sürekli artıyorsa bu işin sonu iyiye gitmiyor demektir. Çünkü, ürettiğimizden fazla tüketiyor, sattığımızdan çok alıyor, bunun sonucu olarak sürekli borçlanıyorsak böyle bir ekonominin bu ülkeyi dünyanın güçlü ülkeleri arasına sokacağını söylemek gerçekçi olmaz. Keşke olsa...
Demek istediğim o ki millete sunulan tablodaki karanlık noktanın daha fazla gizlenmesi yanlıştır. Bu noktanın birlikte tespit edilip aydınlatılması için gerekli tedbirlerin milletle birlikte alınması gerekir. Çünkü, söz konusu karanlık noktadan kurtulmanın yolu milletin desteğinden geçiyor olabilir. Ama siz millete hep çok güzel tablolar çizerseniz millet size ne için destek verecek?.. Oyunu alırsınız ama bu gemi karaya oturana kadardır. Karaya oturduğunda iktidar iktidarını kaybeder, millet ise itibarını tümden yitirmiş olur... Çevremizdeki bazı ülkelerin içine sürüklendiği iflas hali bize ders olmalıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.