Hakaret ve dalkavukluk birlikte olabilir mi?
Seçim meydanlarında AK Parti, CHP ve MHP arasındaki yarış adeta fikir yarışının ötesinde hakaret yarışına dönüştü. Medya bu üçünün dışındaki partileri de özellikle göstermeyince meydan onların kısır çekişmesine toplum da bu çekişmeye mahkum ediliyor. Toplum, sorunlarına çözüm beklerken karşılıklı atışma arasında eğer varsa çözüm teklifleri de arada kaynayıp gidiyor. Eğer varsa diyorum çünkü hakaret yarışı ile sorunlara çözüm bir arada bulunamaz. Çözümü olanlar hakaret etmeye ihtiyaç duymazlar. Her ne ise birbirlerine karşı sürdürdükleri bu hakaret yarışına bir de seçmene hakaret eklendi.
Bu ülkede bir kesim sürekli olarak kendisini özel ve toplumun efendisi görmüş, bu bakış açısı ister istemez toplumu güdülmesi gereken sürü konumuna düşürmüştür. Toplumla ilgili birtakım kesimlerin kendilerini efendi gibi görmeleri ister istemez çatışmayı da birlikte getirmiştir. Şimdiye kadar toplum her ne kadar "Ben sizin köleniz siz de bizim efendimiz değilsiniz" diyerek ayağa kalkmamış, hep toplumu güdülmesi gereken sürü gibi algılayanlar halk iradesini beğenmediklerinde tepeden inme bir takım darbelerle topluma kendi isteklerini dayatmışlar, yani tek yanlı bir şekillendirme sürüp gitmişse de milletin oylarına talip olan bazı siyasilerin toplantılarında da benzer anlayışın ortaya çıkmasını insan anlamakta güçlük çekiyor.
Böyle olmasa bazı siyasi partilerin miting alanlarında, "Ben AK Parti'ye oy vermeyeceğim. Çünkü benim beynim var" gibi bir pankartın sergilenmesi ve böyle bir pankarta o partinin liderinin ses çıkarmamasının anlaşılabilir bir mantığı olabilir mi? Kaldı ki saldırı bugün AK Parti'yedir dün ise tüm inananlar, dindar insanlara benzer saldırılar yapıldı, hala da yapılıyor. Peki sizin gibi düşünmeyenleri ve sizin tuttuğunuz partiye oy vermeyenleri açıkça beyinsizlikle suçlamak ile oy istemek bir arada olabilir mi? Bir diğer ifade ile "Benim partime oy vermeyenler beyinsizdir" diyerek şimdiye kadar size oy vermeyenler sizin söylediklerinizi anlayamıyorlar anlamına gelmez mi? Öyle olunca da onlardan oy beklemenin mantığı olabilir mi? O zaman da sizin kendini beyinli sanan yandaşlarınızın sayısı hiçbir zaman sizi iktidara getirecek bir potansiyele ulaşamaz. Şimdiye kadar ulaşamamış olması bunun göstergesi değil mi?
Aslında beyinli beyinsiz tartışmasını seçim meydanlarına yansıtanların tavrı yıllardan beri bu ülkede çeşitli alanlarda sürdürülüyor. Söz gelimi herkesin kendileri gibi giyinmesini ve inanmasını istemek ile kendi partilerine oy vermeyenleri beyinsiz ilan etmek arasında bir fark yoktur. Kafayı açmadan tahsil yapılamayacağı anlayışı ile yukarıdan beri üzerinde durduğumuz anlayış bu ülkenin bize göre ana sorundur. Bu sorun aşılabilir mi? Aşılırsa bunun yolu nedir? gibi sorulara doğru bir cevap bulmakta çok zordur. Çünkü, bu ülkede bir kesim var ki kendilerini ayrıcalıklı kabul ediyorlar. Kendilerinde vehmettikleri ayrıcalık sebebiyle de bir üstünlük görüyorlar. Kısacası bu ülkede fikri ırkçılık ile kavimsel ırkçılık at başı gidiyor. Irkçılığın her türlüsünün toplumda ayrışmaya yol açtığını bir türlü görmek istemiyorlar. Belki de bu ayrışmadan kendilerine göre yarar umuyorlar. İşin bu yönünü elbette tam olarak bilemiyoruz ama fikri ırkçılığın kavmi ırkçılık kadar tehlikeli olduğunu bu beylere birilerinin anlatması gerekiyor. Ama bu da sanıldığı kadar kolay olmaz. Çünkü kendilerinden başkasını beyinsiz kabul eden anlayışın sahiplerinin beyinsiz olma ihtimali daha fazla. Kendilerine oy vermeyenlerin beyinsizliği kendi vehimleri olmakla birlikte kendi beyinsizliklerini anlamaları da kolay olmuyor.
Bu arada hemen belirteyim ki bir başka siyasi partinin liderinin de kimin sanatçı kimin müsvedde olduğuna karar verme yetkisi olamaz. Nasıl ki birilerinin kendilerine oy vermeyenleri beyinsiz ilan etmesi edepsizlik, kendini beğenmişlik, kendilerinde bir takım üstün vasıflar vehmetmekse sanatçılar konusunda da gerçek ya da müsvedde diye tasnif yapmak benzer bir yaklaşımı gündeme getirir. Hiç kimse bir başkası ile aynı siyasi ve ideolojik çizgide olmak zorunda değildir. Aksi bir anlayış tam bir faşizmdir. Bir yandan demokrasi ve özgürlük mücadelesi verdiklerini iddia edenlerin öbür yandan toplumu farklı kamplara ayırmaları, kendilerine göre bir kesimi dışlamaları iddiaları ile kesinlikle bağdaşmaz. Zaten ülkemizin siyasi alandaki patinaj yapıp durmasının sebebi de budur.
Peki bundan kurtuluş mümkün değil mi?
Elbette mümkündür. Bunun tek şartı siyasilerin söylemleri ile eylemleri arasında bir örtüşme sağlanmasıdır. Aksi halde bu tür kavgalar sürüp gider. Karşılıklı olarak suçlamalar, dışlamalar ve aşağılamaların sürmesi halinde bu ülkede hiçbir zaman demokrasi kökleşmez, insan hakları kamil manada hayata geçemez.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.