Kim kiminle ittifak halinde? Ya da mağdurlara soyunma!..
Seçim yaklaştıkça bazı siyasi liderler ipin ucunu iyice kaçırdılar. Tahammülsüzlük giderek dayanılmaz boyutlara ulaştı. Her siyasi lider istiyor ki, kimse kendisini eleştirmesin, herkes alkışlasın. Arada bir eleştiren olursa ya da önerisi diyelim ki Başbakan'a ya da CHP ve MHP'nin liderlerine ters düşerse ses tonları yükseliyor, mertlik namertlik devreye giriyor. Üslupta seviye düşmesine bu köşede daha önce birkaç kere dikkat çektiğim için bu defa üzerinde duracak değilim. Ancak, söylemek istediğim o ki eleştirilerde mantık ve demokratik anlayış alan kalmadı.
Söz gelimi Başbakan miting meydanlarında CHP, MHP ve BDP'nin ittifak oluşturduğunu söylerken buna karşılık Devlet Bahçeli ise AK Parti ile CHP'nin gizli ittifak oluşturduğunu söylüyor. Bu iddialara bakıp da Saadet Partisi Genel Başkanı Kamalak'ın İstanbul-Kadıköy mitinginde "Oy pusulasında pek çok partinin isminin bulunması sizi kandırmasın. Seçime giren iki anlayış var. Bunun biri Saadet Partisi ve temsil ettiği Milli Görüş ile bir de diğerleri var" yaklaşımını doğrulamış oluyorlar. Öyle ya CHP, MHP, BDP ve Ak Parti sözcülerinin söylediklerini dikkatle takip ettiğinizde seçime giren başka parti yokmuş gibi topluma sunulduğu AK Parti, CHP, MHP ve BDP'nin desteklediği bağımsızların kendi aralarındaki ittifak söylentileri doğrusu toplumun kafasını bulandırmaktan öte bir anlam taşımıyor. Öyle anlaşılıyor ki adı geçen partiler toplum, işin aslını öğrenmeden seçimleri atlatmak istiyorlar.
Kafa karışıklığına hizmet etmek üzere başka gelişmeler de söz konusu. Söz gelimi İngiliz The Economist Dergisi'nde yer alan bir yorumda, "Türklere CHP'ye oy vermelerini tavsiye ederiz" denildiği için Başbakan Erdoğan'ın eleştirilerine muhatap oldu. Olay bununla bitse belki fazla söze gerek kalmazdı. Ancak, yandaş medyada öylesine yazılar yayınlandı ki sanki bir seçim öncesi bir yabancı gazete ve dergide ilk defa böyle bir yazı çıkıyormuş gibi The Economist'e yüklendiler. Halbuki aynı dergi 2007 seçimleri öncesinde de, "Bir defa daha Ak Parti'ye oy verilmesinin gerekli" olduğu yorumuna yer verilmişti... O zaman sesleri çıkmayanlar bu defa gürültü koparıyor. Bunun aksi de söz konusu... Geçen seçimlerde AK Parti'ye oy verilmesini yazan The Economist'e CHP ve yandaşları veryansın etmişti. Şimdi iş terse dönmüş görünüyor. Bu milletin The Economist istedi diye bir partiye oy vereceğini düşünmek bu millete saygısızlıktır. Kaldı ki bu tür dış etkiler ve telkinlerden rahatsız olanlar bu tavırlarını her şartta ortaya koymak durumundadırlar. Bu memlekette darbelerden önce darbecilerin ABD'ye giderek onay aldıklarını, hatta yeni siyasi oluşumlardan önce onay almasalar bile nabız tutmak için ABD'de bir takım lobilerle temas kurup bir bakıma onaylarını alıp Türkiye'ye dönenler kurdukları partiler ile bu ülkede iktidar olmadılar mı? Bugün The Economist'e öfke kusanlar o zaman nerelerdeydiler, bu ülkede yaşamıyorlar mıydı? Bu ülkenin güçlü ve lider ülke haline gelmeden dış etkilere açık olacağını yıllardan beri tekrarlayıp duran Milli Görüşçüleri dinleme gereği duymayanlar, hatta bu uyarılardan rahatsız olarak dış telkinlere ve etkilere açık politikalar uygulamayı reel politika gereği diye takdim edenlerin bugün bir yorum üzerine küplere binmeleri samimi olarak kabul edilebilir mi?
Son günlerde birden bire sanki ilk defa bir takım belgelere ulaşılmış gibi gündeme getirilen bir başka konu da 2007 seçimleri öncesinde Cumhurbaşkanı seçimini engellemek için Erkan Mumcu ve Mehmet Ağar'a telefonlar açıldığı ve bunun üzerine Mumcu ve arkadaşları TBMM Genel Kuruluna girmeyerek Abdullah Gül'ün seçilmesinin engellendiği olayı.
Halbuki olayın bilinmeyen bir yanı yoktu. İşin garip tarafı genel kurula katılmamaları için telefon aldıkları yönünde açıklamalar yapıldı ve olay doğrulandı. Böylece AK Parti mağdur konumuna düşürülerek 2007 seçimlerinde yüzde 47 oranında oy alması sağlanmıştı. Kısacası o olayla ilgili olarak Ak Parti geçen seçimlerde mazlum konumuna düştüğü için halkımızın daha fazla desteğini almıştı. Şimdi durup dururken konunun ısıtılarak yeniden ortaya sürülmesi bir koyundan ikinci postun çıkartılması gayreti midir? Siyasi taktik ve strateji bunu mu gerektiriyor? diye insan sormadan edemiyor.
Kısacası seçimler yaklaştıkça bir yandan söylemlerde seviye düşüyor, liderler birbirlerini aşağılama yarışına giriyor, öbür yandan da bir takım olayları tekrar gündeme getirmek suretiyle iktidar partisine mağdurları oynatmaya çalışıyorlar.
Sanki iktidar ve medyanın takdim etmeye çalıştığı partilerin millete söyleyecek sözü kalmamış da oy almak için her yol mübahtır mantığına sarılıyorlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.