Abdulkadir Özkan

Abdulkadir Özkan

Dışa yönelip içi unuttuk

Dışa yönelip içi unuttuk

Materyalizm insanı kuşatınca sanki insanın tek ihtiyaç duyduğu şeyin madde ile sınırlı olduğu gibi bir anlayış hakim olmaya başladı. İnsan için yemek, içmek, cinsel ihtiyaçlarını tatmin etmek yeterliymiş gibi bir düşünce tarzı insanlığı kuşattı. Madde ve maddi ihtiyaç ön plana çıkıp insan sadece maddi ihtiyaçlarının karşılanması ile mutlu olacağı tarzındaki düşünce geçerli hale gelince ister istemez para en yüce değer olarak kabul edilmeye başlandı. Bir diğer ifade ile insanlar sahip oldukları maddi değerlere göre tartılmaya başlandı. Böyle olunca da "Parasız adam gereksiz adam" anlayışı yaygınlık kazandı.

Dünyayı bir kenara bırakırsak bu anlayış ülkemize Batı'dan geldi. Toplumumuz öncelikli olarak kendi değer yargılarından kopartılıp, Batı'nın hayranı konumuna düşürülünce Batı karşısında bir aşağılık kompleksi gelişti. Batı'dan ne gelirse gelsin buna toplumumuzun ihtiyacı varmış ve toplumlumuzun Batı ile mücadele edebilmesi için öncelikli olarak Batı değerlerini içselleştirmesi gerekir anlayışı ortaya çıktı. Halbuki Batılılar bile kendilerini ve dünyaya ihraç ettikleri "izm" leri eleştirirken ülkemizde kendilerini aydın sanan bir takım kişiler tarafından söz konusu değerler manzumesi topluma kurtarıcı olarak sunuldu.

Bugün biraz olsun düşünce dünyasında yolculuk edelim istedim. Rahmetli Cemil Meriç'in süzgecinden Batı'yı ele almak, toplum olarak koptuğumuz düşünce dünyasına biraz olsun dalalım istedim.

Maddenin tek gerçek değer olarak kabul edildiği batı kültürünü değerlendirirken Meriç, "İzm'ler insan idrakine giydirilen deli gömlekleridir. Batı'dan gelen hiçbir izm masum değildir" tespiti ile aslında kendimize dönmemiz gerektiğini ortaya koyuyor. Meriç devam ediyor, "İnsanı eşyalaştıran, insan haysiyetini sıfıra indiren Batı ahlakı kapitalizmin cinayetleri ve adilikleri üzerine örtülen bir şal"dır.

Meriç, Bu Ülke kitabında "İnsanlığın tarihi neden İsa ile başlasın?" diye soruyor ve Cevdet Paşa'nın şu cümlesini aktarıyor: "Her millet kendi tarihini muhafazaya mecburdur. Bineanaleyh, biz de hicretin tarih başlangıcı olması emr-i tabiidir. Asr-ı Ademden, asr-ı İslama kadar olan zaman eski çağdır; ondan sonra gelen yeni çağ İslam'la başlar. Yeni tarihi de iki kısma ayırabiliriz: İkinci kısmın mebdei, matbaanın keşfidir."

Bu aktarmanın arkasından Meriç şu yorumu yapıyor:

"Matbaanın keşfi, beşeriyetin tarihinde yeni bir devir açmış mıdır? Sanmıyoruz. Bizce yakın tarihi kanlı bir çizgiyle ikiye bölen, giyotinin bıçağı..."

Avrupa medeniyetine kendi içinden gelen eleştiri dikkat çekicidir: "Yaratanın elinden çıkarken her şey güzel, insanın elinde her şey yozlaşır. Medeniyet insanı öldürmüştür, insan ve hayatı. Avrupa bir kıyametin arifesindedir."

Meriç'in Rousseau'nun Emil adlı kitabından yaptığı bu aktarı aslında İslam medeniyetini tanımayan bir düşünce adamının kendi kültür değerlerine karşı yönettiği bir eleştiridir. Yoksa İslam medeniyetinin mensubu ve kendi medeniyet değerlerini özümsemiş, vahyin emrindeki bir aklın Tanrının elinden çıkmış güzellikleri bozması düşünülebilir mi? Maddeyi putlaştıran bir medeniyet ister istemez bir süre sonra çıkmaza girecek ve bundan kurtuluş yolları arayacaktı. Kurtuluş yolunun anahtarı ise Yüce yaratının mesajındadır. Bu mesajdan haberi olmayanlar madde perestliğin yol açtığı felaketlerden kurtulmanın çaresini vahyin kontrolünden uzak putlaştırılmış akılda aramaya başlamışlardır. Bu da Batı toplumunun sorunlarına çözüm olmayacaktır. Gelişmeler bunu göstermektedir. Batı'nın kendi sebep olduğu sorunlara ve felaketlere kendi değer yargıları ile çözüm bulması mümkün değildir. Çözüm İslam da, İslam medeniyetindedir. Bu bakımdan Müslümanlara büyük sorumluluk düşmektedir. Hem kendi medeniyetimizi yeniden hayata hakim kılmak ve böylece İslam dünyasını içine yuvarlandığı aşağılık kompleksinden kurtarmak, hem de Batı insanını huzura ve mutluğa kavuşturmak görevi.

Aslında güncel olaylar etrafında hergün birkaç yazı yazacak kadar malzeme çıkıyor. İnsanlarda bu çerçevede yazı istiyor bunu biliyorum. Ama geçmişe ve bugüne dönük bir düşünce jimnastiği yapalım istedim. Biz düşünmediğimiz sürece bizim adımıza düşünenlerin peşine takılıp kalıyoruz. Kısacası kukla konumundan kurtulamıyoruz. İstedim ki maddi dünyanın hay huyundan iç dünyamızın zenginliklerine yönelip, huzurun orada olduğunu hatırlayalım. Çünkü, biz sadece maddi ihtiyaçları tatmin edildiğinde mutlu olacak bir yaratık değiliz. Biz insanız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdulkadir Özkan Arşivi