Müslümanları sindirdiler
Avrupa'da İslam düşmanlığının giderek yaygınlaştığı bilinmeyen bir husus değil. 1960'lı yıllarda merasimle karşıladıkları Türk işçilerinin giderek artması, geçen zaman içinde önemli bir kısmı kimlik değiştirerek kendilerine benzemeye başlasa da kimliğini koruyanların varlığı hatta bulundukları toplum üzerinde etkili olmaya başlaması Avrupa'da Müslümanlara karşı düşmanlık duygularının yeşermesine ve giderek ilerlemesine vesile oldu. Kısacası kendilerini demokrasi ve özürlüklerinin bekçisi olarak takdim edenler Avrupa'daki İslami canlanış karşısında soğukkanlılıklarını yitirmeye başladılar. Giderek bu hal düşmanlığa dönüştü. Daha doğrusu Batı aleminde yüzyıllar öncesinden gelen İslam düşmanlığı zaman içinde sanki unutulmaya bırakılmıştı. Ancak, gördük ki olay unutulma değil, bir süreliğine rafa kaldırmaktan ibaretmiş.
Avrupa'daki yabancılara karşı sıkça gerçekleştirilen bir takım eylemler, kundaklamalar ve katliamlar hep Nazi ruhunun yeniden hortlaması olarak takdim edildi. Yani olay ırkçılığın canlanması şeklinde değerlendirildi. Halbuki olaylar sadece Müslümanlara yönelikti. Bu Müslümanların mensup oldukları ülke ve ırk önem taşımıyordu. Avrupa'da gelişen bu İslam düşmanlığına ABD de katıldı ve arkasından yaşanan İkiz Kuleler saldırısı ve binlerce insanın hayatını kaybetmesi bir anda El Kaide'ye yıkıldı ve İslami terör olarak damgalanıverdi. İşin acı tarafı olayların arkasındakilerin gerçek kimliğine bugüne kadar ulaşılamadı. Daha doğrusu ulaşıldı ama kamuoyuna açıklanmadı. Maksat Hristiyan dünyanın İslam Dünyasına karşı ortak bir cephe oluşturmasıydı. Sanıyorum New York'taki İkiz Kuleler saldırısı bu hedefe ulaşılmasına önemli katkı sağladı. Meseleye bu açıdan bakıldığında 11 Eylül saldırısının gerçeğinin biran önce dünyaya açıklanması gerekiyor. Olayın El Kaide tarafından yapıldığının söylenerek dosyanın kapatılması gizli niyet ve planların varlığını gösteriyor. Hatta El Kaide liderinin barındığı bahanesi ile Afganistan'ın işgali, yıllar süren işgal ve aramaların ardından El Kaide liderinin yakalanamaması ister istemez dünya kamuoyunda İkiz Kuleler saldırısı etrafından cevap bekleyen soruların oluşmasına yol açmıştı. Bu soruların giderek yoğunlaşması karşısında bir gün ABD'den Bin Ladin'in yakalanıp öldürüldüğü haberi geldi. El Kaide örgütü ile Bin Ladin'in bu örgütün lideri olduğu iddiaları genel kabul görme noktasına gelmişken yakalanarak öldürüldüğü açıklanan Bin Ladin'in cesedinin okyanusa atıldığı açıklaması yeni şüphelerin oluşmasına ve bu şüphelerin haklılık kazanmasına vesile oldu. Çünkü, eğer Bin Ladin yakalanmış ise niçin öldürüldü? Öldürüldü ise cesedi niçin dünyadan gizlendi ve götürülüp Okyanus'a atıldı? Soruları cevapsız kaldı. Belli ki uydurulmuş bir senaryonun artık sahneden çekilmesi gerekiyordu onun için önce yakalandığı ve öldürüldüğü açıklandı arkasından da Okyanusa atıldığı belirtilerek öldürülenin gerçek kimliğinin dünya kamuoyu tarafından öğrenilmesi engellenmiş oldu.
Bunlar aslında Norveç saldırısı ile doğrudan ilgili değil. Ancak, Norveçli politikacı Gülay Kutal'ın, "Saldırganın Norveçli olduğu anlaşılana kadar geçen iki saatte bile Müslümanlara karşı tavırlar sertleşti. Eğer Norveçli çıkmasaydı çok büyük korku yaşanırdı" şeklindeki sözleri bile hayali senaryolarla Hristiyan ülkelerde Müslümanların nasıl sindirildiğini göstermez mi? Hatta "Her Müslüman terörist değildir ama her terörist Müslümandır" peşin kabulünün beyinlere çakılarak Müslüman demek terörist demektir anlayışı yaygınlaştırılmış oldu. Bu bakımdan diyebiliriz ki Avrupa ülkeleri ile ABD İslam düşmanlığının yaygınlaşması hususunda işbirliği yapmışlardır, yapmaktadırlar.
Halbuki her toplumda sağlıksız düşünenler bulunabilir. Ancak bu anlayış İslam düşmanlığının körüklenmesi ile yıkılarak yerine Hristiyanlar iyidir ama Müslümanlar kötüdür, teröristtir yaklaşımının sonuçları Norveç'teki katliam olarak görülmüştür. Çünkü, sürekli yayınlarla Müslümanlar manevi baskı altına alınmışlar, bu sebeple de Norveç katliamının arkasından bu ülkede yaşayan Müslümanlar katilin kimliği açıklanana kadar korku içinde yaşamışlardır. Bu yaşananlar Batılı anlayışın yanlışlığını göstermiştir.
Batı'da yaşayan Müslümanların bu sindirilmişlik zincirini kırmaları gerekiyor. Ancak, bu kırılırken yeni ithamlara zemin hazırlamamak şarttır. Böyle bir noktada unutulmamalıdır ki, Türkiye'nin AB'ye girmesi bile Hristiyan dünyanın bakışını değiştirmeyecektir. Zaten bu bakışla Türkiye'nin AB'ye kabul edilmesi de söz konusu değildir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.