Belkıs İbrahimhakkıoğlu

Belkıs İbrahimhakkıoğlu

Sözün seçkini

Sözün seçkini

Yolum denk geldi, Salı gecesi teravih namazını Beşiktaş’taki Sinan Paşa camiinde kılmak nasip oldu. Ezana on beş dakika kadar bir zaman vardı. Hoca Efendi, orucun faziletleri üzerine konuşuyordu. Üslûbu, cemaati can kulağıyla dinlemeye davet eden güzellikteydi.
Korkutmayan, sevdiren, ümitlendiren, ibadete heveslendiren nefis bir konuşmaydı. Hani hiç bitmesin istediğiniz türden. Hoca Efendi, bu ayda günahların güz yaprakları gibi ayakların dibine döküldüğünü anlatırken sanki yaprakların hışırtısını işittik ve dökülen yaprakların günahlarımızla birlikte dağılıp yok olduklarını hissettik. Gereksiz uğraşlarla yok yere ziyan ettiğimiz zamanların acısını yüreğimizin derinlerinde duyduk. Gafletimize hayıflandık.
Birkaç gün önce başka bir camide dinlediğim konuşmayı üzüntüyle hatırladım. Nezaketi korumayan, sert bir anlatımdı. Konuşma, olumsuzdan hareketle başlayınca, ister istemez maksadı aşıp karşıdakini suçlamaya dönüşüyor. Bu tarz konuşmaların zihnimize ve kalbimize şifa olan bir etkisi de görülmüyor. Fazla uzatmadan noktası konsun istiyorsunuz.
Allah, Hazreti Musa’yı kardeşi Hazreti Harun’la birlikte kötüler kötüsü Firavun’a gönderirken onunla yumuşak bir dille konuşmalarını emrediyor. Çünkü sözün güzel söyleneni karşıdakine düşünme ve aklını başına toplama fırsatı tanır. Yunus Emre Hazretleri de sözün kudretini vecizeleştirdiği şiirinde, “Sözü pişirip diyenin işini sağ ede bir söz” demiyor mu?
Özellikle içinde bulunduğumuz mübarek ayda sözü gelişigüzel sarf etmemeye her zamankinden daha fazla gayret göstermemiz gerekir. Keşke becerebilsek de ağzımızı sadece hayır konuşmak için açsak. Nefsimize sözümüz geçse, öfkemizi yensek, dedikodu yapmasak, kelimeleri ağzımızda kirletmesek.
Birkaç gün önce iftar sonrasında, televizyondaki teravih namazı tartışmalarından rahatsız olan çok sevgili bir yakınım telefon etti. Ramazan’da biraz olsun sessizliği yaşayabilmek için genellikle televizyonu açmıyorum. Misafirlerimle birlikte merak ettik ve açtık. Diğer tartışmalardaki ağız dalaşlarına artık alıştık, ama hiç olmadı Ramazan günü ekranlara çıkanlar, üstelik dinî bir konuda kelimeleri biraz daha seçerek kullanmaya ve ses tonunu yükseltmemeye dikkat etseler keşke.
Hani damara basmak derler ya! Damara basınca insanın alacası ortaya çıkıyor. Bütün meselelerimiz çözülmüş, sıra teravih namazına gelmiş gibi iddialı ve öfkeli konuşmaları ibretle dinledik. Kılan kılmayana dayatıyorsa, tamam bağırın. Ama kılan edebiyle kılıyorsa, kılmayana susmak düşer.
Ayrıca namaz kılmanın dine ne zararı var? Teravih üzerinden birileri insanlara sıkıntı mı yüklüyor, hayır. Kılanlar gönülleriyle koşa koşa gidiyorlar. Teravihe çok çoğu ayrılan bir saatlik zamanı daha hayırlı bir işe hasredecekseler, ona da kimse engel olmuyor. İlim sahipleri, Teravih sünnet mi, değil mi yerine namaz kılmanın faziletlerini, hangi hallerde ibadetin amacından sapıp putlaştırıldığını incitici olmayan, aksine kalplere işleyen güzel bir üslûpla anlatabilseler hayır işlemiş olurlar. Onlara da bu yakışır, laf yetiştirmek değil.
Bu tartışmalar hep ola gelmiş, ama konuya kenarından köşesinden ilişenler tarafından vıcık vıcık bir hâle getirilmeden.
İşin başında hangi şekle bürüneceği belli olan tartışmalara, ilim irfan sahibi insanların katılmaları meselenin diğer acıklı yanı. Söz cambazlığına dönüşen tartışmaların kime ne faydası var ki, yok yere isimlerini kullandırıyorlar? Unutmamalı ki, amacı salt reyting olan programlar sözün seçkinini kaldırmaz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Belkıs İbrahimhakkıoğlu Arşivi