Terörle mücadelede ABD'ye güvenmek mümkün mü?
Terörle mücadelede en büyük sıkıntımız dost bildiklerimizin samimiyetsizliği. Daha doğrusu terörle mücadelede bize destek verdiklerini düşündüğümüz ya da destek vermelerini, sorumluluklarını üstlenmelerini istediğimiz ülkelerin bu konudaki ikiyüzlü tavırları meselenin böylesine uzayıp gitmesi, devletin terörle mücadelede başarısız olduğu görüntüsünün ortayla çıkmasına yol açıyor. Kısacası dost bilinen ülkeler bir yandan terörle mücadelede Türkiye'ye destek veriyor görüntüsü sergilerken verdikleri desteğin fazlaca bir işimize yaramadığı gerçeğini görmek durumundayız. Böylece hem Türkiye'nin terörle mücadelesinde destek oldukları havası estiriyor Türkiye'nin dostluğunu sürdürmesini sağlıyorlar, hem de öbür taraftan terör örgütüne destek vermek suretiyle Türkiye'nin sürekli olarak terör belası ile uğraşmasını sağlıyorlar. Bu bakımdan bu köşede sıkça dile getirdiğim gibi öncelikli olarak Türkiye olarak dost-düşman ayrımını ve tarifini yeniden yapmak durumundayız.
Terör örgütüne karşı gerçekleştirilen son sınır ötesi operasyonlar sırasında medyaya yansıyan haberlere göre insansız hava aracı Heronlar ile ABD'nin kullandığı Predatorlar sınır ötesi harekata katılan uçaklarımıza hedef göstermiş. Bu noktada Amerikalıların verdikleri istihbaratlardan geçmişte yararlanıldı, onların bildirdikleri hedefler vuruldu da neticede ne oldu? Amerikalıların gösterdikleri hedeflerin vurulması ile terör örgütünün beli kırıldı mı? Hemen belirteyim ki sırf şüphelerimin esiri olarak bu değerlendirmeyi yapıyor değilim. Ancak Türkiye olarak terör örgütünün bulunduğu Kandil dahil pek çok yere yıllardan beri hava saldırısı düzenleniyor ve bu saldırıların ardından yapılan açıklamalarda hedeflerin yerle bir edildiği belirtiliyor. Elbette bu açıklamalar toplumu yanıltmak için yapılmıyor. Belirlenen hedeflerin vurulduğu kesin. Ancak, hedef olarak belirlenen noktalar örgüte ciddi zarar verecek yerler olmadığı için ya da özellikle ABD ve yandaşlarının bildirdiği hedeflerden örgütünde önceden haberdar olması sebebiyle dağı taşı bombalayıp dönmek gibi bir durumla karşılaşıyoruz. Böyledir diye kesin bir şey söylemem elbette mümkün değil ama yıllardan beri yapılan sınır ötesi harekatlardan sonuç alınamadığına göre başka türlü düşünmek mümkün değil. Son operasyonlarda gerçek hedefleri vurmuş olması, geçmişe dönük değerlendirmelerin değişmesi millet olarak hepimizi sevindir. Bu bakımdan özellikle sınır ötesi harekatta tek istihbarat kaynağımızın kendimize ait olması gerekiyor. Yabancı istihbarat örgütlerinin bilgilerine güvenmek bize sadece zaman kaybettiriyor.
Bu arada önceki gün toplanan Milli Güvenlik Kurulu(MGK)'nun ardından yapılan açıklamada komşulara, ABD'ye ve AB'ye "Teröre desteğin kesilmesi için herkes sorumluluklarını üstlenmeli" denilmiş. Sanıyorum komşulardan maksat öncelikli olarak Suriye'dir. Çünkü sınır ötesi operasyon sırasında İran'ın izniyle Kandil'in arka tarafıan da bomba yağdırılmış. Yani İran desteğini açıkça göstermiş. Zaten günler öncesinden İran'ın Kandil'e vurduğunu biliyoruz. Ancak, Suriye ile bozulan ilişkilerin ardından terörle mücadelede komşuların sorumluluklarını üstlenmesinin istenmesi de gösteriyor ki komşularla "Sıfır sorun" politikası birileri tarafından bozulmuş durumda. Bu arada ABD ve AB'nin terör örgütüne başından beri destek verdiği de MGK açıklaması vesilesiyle bir kez daha görülmüş durumda. Öyle ise Türkiye öncelikli olarak dost ve düşmanlarını yeniden belirlemek durumundadır. Denebilir ki dost ve düşmanlarımızı yeniden belirledik ve ABD'nin teröre desteğini dünyaya ilan ettik bundan nasıl bir sonuç çıkabilir? Doğrusunu söylemek gerekirse bunun tespiti de bizden çok bu ülkeyi yönetenlere düşüyor. Eğer yıllardan beri sürdürdüğümüz ilişkiler Amerika'ya karşı elimizi kolumuzu bağlamış ise yani ABD'nin teröre desteğini bildiğimiz halde elimizden bir şey gelmiyorsa bunun da çözümünü bulmak gerekir.
Yılların ilişkileri elbette bir anda sürüp giden seyrinden çıkartılamaz. Öncelikli olarak alternatif geliştirmek gerekir. Yani oyunda ortağın birini devre dışı bırakacaksanız yerine önceden alternatifini bulmanız lazımdır. Ama kendinizi tek alternatife mecbur etmişseniz işiniz iyice zorlaşır. Bu noktada topluma da görev düşebilir. Söz gelimi sürüp gelen ilişkilerin bozulması toplumda bir takım ekonomik ve sosyal sıkıntılara zemin hazırlayabilir. Toplum olarak buna hazırlıklı olunursa iktidarların eli güçlenir. Bunun birinci şartı ise ekonomik alanda güçlenmek, özellikle kendi ağır ve savaş sanayimizi kurmaktır. İsrail, ABD ya da AB ülkelerinden temin edilen askeri araç ve gereçleri tam ve sürekli olarak kullanmamızın mümkün olmadığını biliyoruz. Benim elimdeki silahın şifreleri İsrail ya da ABD'nin elindeyse o silahın bize ait olduğunu söylemek mümkün olabilir mi? Bilinmelidir ki tam bağımsızlığın yolu kendi kendimize yeterlilikten geçiyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.