Tarihten ders alınabilseydi !..
Geçmişte ve günümüzde yaşananlardan ders alınabilseydi aynı olaylar uzun yıllar sonra aynı şekilde tekerrür eder miydi? Etmezdi ama tarih tekerrür etmeye devam ediyor. Özellikle binlerce yıl boyunca binlerce lider gelip geçmiş, pek çoğunun akibeti de birbirinin benzeri olmuş... Gücü ele geçiren liderler güçlerine duydukları güvenle kendilerine kimsenin karşı çıkamayacağını sanmışlar, o düşünce ile hiç düşmeyeceklerini sanmışlardır. Aslında güce tapıcılık sadece liderlere has bir durum değildir. Kitleler de genellikle güç karşısında eğilirler, bu eğilme gücü elinde bulunduranı saptırır.Çünkü kendisini ulaşılmaz ve yenilmez görmeye başlar.
Liderlerin güçlerini kaybetmelerini, bir kurşun ile hayatlarının son bulmasını, kiminin ipe gidişini, kiminin intihar edişini hazırlayan sebeplerin başında sanıyorum kendilerine ve sahip oldukları güce sonsuz güvenleri gelmektedir. 60 yıllık hayatım boyunca pek çok örneğini gördüm. Son örnekleri ise kimilerinin Arap baharı olarak nitelendirdiği gelişmelerde yaşanıyor.Tunus ve Mısır'ın ardından Libya'da da Kaddafi iktidarını yitirdi. En azından bu yazıyı yazdığım sıralarda tekrar eski gücüne ulaşamayacağı haberleri geliyordu.
Kaddafi'nin 1969 yılında darbe ile iş başına gelişinden bu yana 42 yıl geçmiş. Başlangıçta Kaddafi ülkemizde ilgi ve sempati ile izlenen bir kişilikti. Özellikle Kaddafi'nin 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sırasında uçaklarımızın ihtiyaçlarını karşılama hususundaki tavrı insanımızı heyecanlandırmıştı. Ancak aradan geçen zaman içinde Kaddafi'ye duyulan sempati kaybolmaya başladı. Bunun tek sorumlusu da Kaddafi'nin kendisiydi. Ülkemizdeki gelişmelere yönelik açıklamaları, zaman zaman iş yaptırdığı müteahhitlerin alacaklarını keyfi olarak ödememesi gibi olaylar Kaddafi'yi güvenilmez hale getirdi. Sanki sahip olduğu özellikle petrol zenginliği ile herkesin ve her ülkenin kendisini lider kabul etmesini ister bir tavır sergiliyordu. Tüm bunlar elbette gelecekte derinlemesine ele alınacaktır.
Ben sadece 1976 yılındaki bir olayı aktarmak istiyorum.
Kaddafi Trablus'ta İslam-Hristiyan Konferası adı altında bir toplantı düzenlemişti. Toplantıyı tamamen Libya finanse ediyordu. Bu Konferansa Türkiye'den de kalabalık bir heyet davet edilmişti. İsimlerini tek tek sıralamak istemediğim bu heyette Diyanet İşler Başkanı dahil pek çok din adamı, profesör ve üç gazeteci vardık. Bunlardan birisi de bizdik. Konferansı baştan sona izleme imkanı bulmuştum. Bu arada kaldığımız otelde odamıza çekildiğimiz zamanlar hariç yanımızda sürekli olarak mihmandar olarak sunulan ancak Libya istihbaratının elemanı olduğunu düşündüğüm bir görevli vardı. Bu görevli biz üç gazeteciye tercümanlık da yapıyordu. Sözü uzatmadan bu toplantıdan aklımda kalan iki olayı aktarmak istiyorum. Maksadım düşene ben de vurayım kesinlikle değil.
Sanıyorum konferansın ikinci günü öğleden sonraydı. Konuşmacılar kürsüde yerlerini almışlar tezlerini sunuyorlardı. Toplantı İslam-Hristiyan Konferansı olarak sunulmakla birlikte Hristiyan dünyasını ağırlıklı olarak Vatikan ve Katolik din adamaları temsil ediyordu. Müslümanları ise dünyanın çeşitli ülkelerinden gelmiş öğretim üyeleri ve din adamları temsil ediyordu.
Bir anda salonda bir hareketlilik yaşandı ve tüm başların salonun arka tarafına döndüğünü görüldü. Kaddafi salona girmiş, arka sıralarda boş bulduğu bir yere oturmuştu. Oturum başkanı Kaddafi'nin salona geldiğini duyurduktan sonra programda olmamasına rağmen konuşma için kürsüyle davet etti. Yaptığı uzun konuşmada İslam'ı, islam'ın Hristiyanlık gibi sadece kul ile Allah arasına hapsedilmiş bir din değil, hayat nizamı olduğunu belirttikten sonra Vatikan temsilcilerine dönerek, "İslam bir hayat nizamıdır. Devlet sistemidir. Hrstiyanlık için bunu söylemek mümkün mü? Vatikan'ı ise devlet kabul etmek mümkün değildir" diyerek konuşmasını tamamlamıştı. Kısacası sanki misafiri olan Vatikan temsilcilerini fırçalıyordu.
Bu toplantıdan aklımda kalan ikinci olay ise kaldığımız otelde akşam yemeği yerken Libyalı mihmandar ile Türk ve Suriyeli bir gazeteci aramızda sohbet ediyorduk. Nereden geldi, niçin öyle bir söz söylemeye ihtiyaç duydu bilinmez Libyalı mihmandar Osmanlı'yı sömürgeci olarak sundu, kendilerini sömürdüğünü ileri sürerek biz Türklere tepeden bakar bir üslup sergiledi. Bu tavır beni çileden çıkarmış, öfkelendirmişti. Belki söylemem gerekirdi ama, "Siz önce çadırdan çıkıp devlet olun ondan sonra 600 yıl adaletle hükmetmiş Osmanlı'yı eleştirin" deyip masayı terk etmiştim. O masada hazır bulunun benim dışımda iki Türk gazeteciden İlhan Egemen Darendelioğlu Ağabey bir suikast sonucu hayatını kaybetti ama Hüdai Bayık Ağabey hâlâ yaşıyor. Bu genç mihmandar Kaddafi'nin estirdiği havaya kapılarak kendilerini Arap dünyasının lideri gibi görüyor olmanın psikolojini yansıtıyordu. Kaddafi'nin hep bir liderlik hayali vardı. Bunun için bir zamanlar Suriye ve Mısır ile birleşmeye kalktı. Bu olmadı Afrika'ya yöneldi. Tüm ekonomik desteklerine rağmen tutarsızlıkları sebebiyle burada da istediği hedefe ulaşamadı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.