Bizi bekleyen ihtişamlı günler!..
Kendi yollarımıza koyduğumuz bariyerler, takozlar kaldırılsa, kendi ellerimizle döşediğimiz mayınlar olmasa inanın Türkiye’yi kimse tutamaz.
İcraatlar gerçekleştirilirken bir takım yapısal sorunların büyük engel teşkil ettiğini biliyoruz.
Bu yüzden olsa gerek son dönemde daha çok yapısal reform gerçekleştiriliyor.
Yapılan kıt kanaat reformların bile hizmetlerin hızlanmasında ne denli önemli rol oynadığını gördük.
Bürokratların, seçilmiş hükümetlerin icraatlarına bütün hükümetler döneminde ciddi engeller çıkarttıklarını biliyoruz.
Yani özetle tüm sorumluluk seçilmiş hükümetteyken, yaptığı icraatlara göre seçimlerde bedel ödeyen seçilmişlerken; asıl yetkinin bedel ödemesi söz konusu dahi olmayan atanmışlarda olması büyük bir çarpıklık.
Bundan dolayı hükümetlerin başarılı olması için kendileriyle uyumlu bürokratlarla çalışması gerekiyor. İşin doğası bunu gerektiriyor çünkü.
Ama şu an mevcut yasalarımız buna engel teşkil ediyor. Örneğin 10 kez görevden alınan bir ilin milli eğitim müdürü idari mahkemenin kararıyla görevine yeniden dönebiliyor.
Mesela Bursa’dan Nevşehir’e atanan İl Kültür ve Turizm Müdürü Velettin Birsöz, 35 defa görevinden alınıp 15 yıl içinde tam 34 kez mahkeme kararıyla makamına dönmüş.
Peki bu nasıl olmalı?
Bunun en ideal yolu seçilmiş hükümetlerin kendileriyle uyumlu çalışacak bürokratları göreve getirmeleriyle mümkün olur.
Eğer seçilmişler atadıkları bürokratlarla halkı memnun edecek icraatlar ortaya koyarlarsa tekrar seçilerek bunun mükafatını alırlar. Hem millet kazanır hem de devlet.
Yok başarısız bürokratlar atanırsa yapılacak ilk seçimde cezasını görürler.
Bu işin yöntemi böyle olmalı.
Yani inisiyatif tamamen bedel ödeyen seçilmişlerde olmalı.
Yapılacak bu yapısal reformlar Türkiye’yi sıçratır.
Türkiye’nin süper güç olması açısından bu şart.
İşte bayram öncesi Başbakan Erdoğan’la birlikte Ankara-Konya arası YHT hattının açılışı için Mevlana Şehri’ne giderken tüm bunlar bir film şeridi gibi geçti gözümün önünden.
Geçtiğimiz yıl Aralık ayında Devlet Demir Yolları Genel Müdürü Süleyman Karaman’la birlikte İtalya’ya gitmiştik.
İtalyan yetkililer Türk heyetine kendi demir yollarıyla ilgili bir sunum yapmışlardı. Daha sonra Roma’dan saatte 360 km. hız yapabilen İtalyanlar’ın “kızıl ok” adını verdikleri yüksek hızlı trenle Floransa’daki hızlı tren fabrikasını gezmiştik.
İçimden “Biz ne zaman bu noktalara geleceğiz” demeden edememiştim.
İtalyanlar tren yapımında dünyanın sayılı ülkelerinden...
En fazla satışı da Ortadoğu ülkelerine ve bize yapıyorlar.
O zaman “Benim tanıdığım Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ve Demiryolları Genel Müdürü Süleyman Karaman en kısa sürede bu üretimin tamamının Türkiye’de yapılması için gerekli girişimlerde bulunacaklardır.
Zaten kısmi üretim yapıyoruz.
Neden tamamı olmasın...” diye yazmıştım.
Konya yolculuğunda DLH Genel Müdürü Metin Tahan’dan öğrendim ki, İtalya’daki temennim gerçekleşmiş.
Hızlı tren ve rayları işaret ederek, “Vagonlar dahil gördüğünüz bu sistemin tamamı Türkiye’de üretilir hale geldi” dedi Tahan...
Almanlar’ın 7 yılda yaptığı 216 km’lik Hannover-Berlin hattına, İtalyanlar’ın 11 yılda yaptığı 204 km’lik Roma-Napoli hattına karşılık biz 309 km’lik Ankara-Konya hattını 4 yıl 8 aylık sürede tamamladık.
İnsan kendi ülkesinde gerçekleştirilen bu hamlelerden onur duyuyor.
Açık söylüyorum şu yapısal reformlar da bir yapılsın, Türkiye tarihindeki o ihtişamlı günlere yeniden dönecek.
Bu ümitlerle hepinizin, hepimizin Ramazan Bayramı mübarek olsun.
Bu bayramın insanlığa hayırlar getirmesini temenni ediyorum.
Nice bayramlara inşallah...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.