Belkıs İbrahimhakkıoğlu

Belkıs İbrahimhakkıoğlu

Köy Enstitüleri

Köy Enstitüleri

Babam memurdu ve hareketi seven bir insandı. İçinde göç davulları vurmaya başlayınca tayinini isterdi. Eşyalarımız denk edilince yola çıkardık. Tayin olmak, ev taşımak bizim için sıradan hadiselerdendi. Rahmetli annem sessiz bir kadındı, bu taşınmalardan pek şikâyet etmezdi. Bu yüzden, şehirden şehre göçmenin ve ev taşımanın ne çetin iş olduğunu ancak büyüdüğümüzde işler başımıza kalınca anladık.
O günlerden kalma en canlı hatıralarımız, kapatılan köy enstitülerinin devamı sayılabilecek öğretmen okullarında geçirdiğimiz günlere aittir. O zamanki adlarıyla Dicle İlk Öğretmen Okulu Diyarbakır’ın Ergani ilçesinin, Yavuz Selim İlk Öğretmen Okulu ise Erzurum’un Ilıca nahiyesinin yakınlarına kurulmuş o günkü şartlara göre modern sayılabilecek büyük bir çiftlik görünümündeydiler. Oralarda kaldığımız yılların duygusal gelişimimizdeki etkisi çok önemlidir. Öğretmen, memur ve hizmetliler aileleriyle birlikte minicik lojmanlarda otururlardı. Lojmanların çoğu, öğrenci ve öğretmenlerin birlikte inşaat işçisi gibi çalıştıkları zamanlarda yapılmıştı. Öğrencilerin neredeyse tamamı yatılıydı.
Her iki okul da temeli Cumhuriyetin ilk yıllarında oluşan eğitim projesine bağlı olarak 1948 yılında Köy Enstitüsü olarak kurulmuşlardı. Cumhuriyet kurulduğunda Türkiye bir tarım ülkesiydi. Dolayısıyla eğitimin kalkınmadaki rolü tarım ekonomisi temeli üzerinden düşünülmüştü. Önce köy çocukları eğitilecek, sonra da bu çocuklar köylerine dönerek halkı aydınlatacaklardı. Köy enstitüleri idealizmle ideolojinin karışımı bir niyetle kurulduklarından kapatılma sebepleri de, eğitim açısından tartıya vurulmasından ziyade siyasîdir. Halk partisinin kendi içerisindeki zıtlaşmalardır. Fakat yolu bu okullarla bir şekilde kesişmiş olanlar, iyiydi kötüydü tartışmalarının dışında kalarak yaşadıkları ve gördükleri üzerinden değerlendirme yaparlar.
Kuruluş amacı ne olursa olsun, oralarda çok canlı ve renkli bir eğitim hayatının yaşandığının bire bir şahidiyiz. Bir kere öğrenciler tabiatla iç içe, bütünleşmiş hâlde eğitim görüyorlardı. Bir yanda arı kovanları, bir yanda besi hayvanları kümesler, diğer yanda tarlalar, bağ, bahçeler Jean Jacques Rousseau’nun ideal eğitim için tasarladığı atmosferi andırıyordu. Diğer yandan öğrencilerin el becerilerini ve estetik zevklerini geliştirmek için atölye çalışmaları yapılıyordu.
Tiyatro, folklor, müzik, resim, spor çalışmaları çok ciddiye alınır ve iyi yetişmiş öğretmenler tarafından yürütülürdü. Atölyelerdeki sanata yönelik çalışmaların pek çoğu sergilenebilecek derecede iyi işlerdi. Her öğrenciye bozulan bir eşyanın veya aletin iyi kötü tamirini yapabilecek beceri kazandırılırdı. Sık aralıklarla çeşitli etkinlikler düzenlenirdi ve çoluk çocuk her kes bu etkinliklerin heyecanını birlikte yaşardı.
Eğitimin geleceği ve çocukların iyi yetişmesi için bugün donanımlı öğretmen okullarına dünden daha fazla ihtiyacımız var. Aksayan ve hatalı yönlerini, özellikle de kültür ve inanç boşluğunu gidererek benzer örnek okullar yeniden açılabilir. Bu yeni okullarda, yine tabiatla iç içe olma özelliğinin gözetilerek kırlık veya ormanlık alanlarda kurulması önemlidir. Tabiatın insana kazandırdığı ruhî zenginliği, dinginliği, iyileştirici etkisini göz ardı etmemek lazım. Tabiat, onun şükrünü bilmeyen harislerin eliyle tahrip oluyor ne yazık ki.
Bir aylık kurslarla öğretmenden beklenilenin gerçekleşmeyeceği açıktır. Eğitimin, geçici tedbirlerle işlevini yerine getirmesi abes olur. Onun için daha fazla gecikmeden donanımlı öğretmenleri yetiştirecek okulların temelini atmak zamanıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Belkıs İbrahimhakkıoğlu Arşivi