CHP’nin son kampanyası da elinde patladı
1946’dan beri CHP’nin, aksiyonları elinde patlıyor. Becerisinden ziyade, kullandığı aksiyon yöntemlerinin ilkel ve hurda oluşundan kaynaklanıyor. Banka ve şirket imtiyazları, darbe ve bürokratik kadro gibi dayanaklar, CHP’de, global çağa uyumu imkansız hurda fikir ve yöntemlere bağımlılık doğuruyor. Ama bir çağrıdır bunlar. Meşhur ifadesiyle “çan çalmak”. çanlar kimin için çalıyor?
Düşünmek, ibret almak, tedbir; millet ve siyaset herkesin sorumluluğudur...
Dünya koşar, ilerlerken oyalanmak felakettir. Boş şeylerle, şaşkınlıkla vakit geçirilemez, tarihin hükmü ağırdır. Otobana kağnı girmez. “Ne yapalım, giriyor” olmaz. Sorumlu devlettir. Anayasa, kanun, usul uygulanır. Kanadoğlu söyledi, Baykal ısrar ediyor: “2/3 ekseriyet olacak” deniyorsa, sistemde “çekap” ve tedavi zaruridir. CHP’nin çaldığı çan, hastalık ilanıdır. Lafla tedavi olmaz.
“CHP bunu hep yapıyor” deyip geçilemez. Milletçe kayıplar ortada. Hadisenin önemsizliği ve basitliği tahribatın büyüklüğüne mani değildir. Tekere saplanan basit bir çivi, otobanda zincirleme kazadır. Ağlanacak hale gülünmez.
CHP’nin Cumhurbaşkanlığı kampanyası, sistem tıkanıklığını dost-düşman dünyaya göstermiştir ki, devlet ve fikir adamları, düzen yenilenmesi zaruretinden bahsediyorlar. üniversite rektörlerinin de katkılarıyla Anıtkabir’e yürüyüş, çankaya yoluna dikilip engelleme iddiası, “%95 oy olsa kıymeti yok” ve CHP tehdidi gibi tehditlerle Cumhurbaşkanı seçim usulü dünyada yoktur. Dayatmacılık, mantık ve ciddiyetten uzaktır. Devletin canı, akıl, mantık ve adalettedir. Zorbalık, millete zaman, imkan ve huzurunu kaybettiren beladır. Devlet, dayatma atmosferini yok eden sistem ve irade demektir.
Cumhurbaşkanı seçimindeki zaman kaybı kapatılamadan yeni bir kampanya. Hepten yürekler acısı. “DEVLET SUçüSTü YAKALANDI!” Manşetler, büyük puntolu haberler, yazarlar: “DİNLEME DEPREMİ”; “AKP’NİN DERİN DEVLETİ DİNLEDİ”; “TELEKULAK”. CHP Genel Merkezi’nde elektronik araştırma, bir şey yok. Yok ama feryat vardan beter. CHP kendi suçunu, Yüce Meclis’tse milleti, devleti itham silahına dönüştürüyor: “WATERGATE”, “ORTAM DİNLEMESİ”, hükümetin dinci gazeteye servisi...
Böylece kampanya gürültüsünde gerçek suç ve suçlu kayboluyor. Bu kampanyadaki tehlikenin can damarı da bu. Suçlu şahide bağırıyor. Bu örnek yaygınlaşırsa, CHP’yi suç üstü yakalayan suçlu olacak: Neden yakaladın? Nasıl yakaladın? Yetki belgen? Ama CHP değilsen tam tersi. Ustaoğlu’nun bahçe duvarlarından tırmanıp kameralarla evinin içini çekmek gazetecilik, itiraz eden ev sahibi suçlu. Kız öğrencinin kafa içini, imanını kontrol için peruk diye saçını çeken mütecavize terfi. Maaş milletten, ev dikizleyip “haremlik selamlık mı oturuluyor, yüzüğü gümüş mü” kadrosu fişler. Bunlar ne Watergate olur, ne saha dinlemesi.
Bu gidiş, eğer CHP’li isen kampanya fırtınasında suç kaybolur. Suç, şahitte kalır. Değilsen, Dışişleri Bakanı olsan, “neden doğruyu söyledin” diye kıyamet kopar. Millet ve siyaset, bu ayrımı mutlaka dikkate almak zorundadır. çünkü bu ayrım, fiili “Kast rejimi”dir. CHP millet kasasından özkan’a 4 milyon dolar verir, önemsizdir. “Araplara para kaptırma” aşağılama gayreti dış politikaya zarar vermez. Ama “...milletimiz, İslâm dünyası ve insanlık için hayır dileği”ne “dış politikaya zarar” diye seneler süren kamu davası açılır.
Tabanda açılan küçük bir delik, gereği yapılmazsa koca gemiyi batırır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.