Beyaz Perdeden Yürüyenler
İzmir’deydim. Akşam haberlerinde Ömer Lütfü Akad’ın vefatını işittim. Yüz yüze tanımasam da ismini bildiğim insanların ölüm haberini işittiğimde sanki bir şekilde yakınlığım varmış gibi gelir, içim burkulur. Ölüm, hepimizin bu dünyadaki nihai durağı olduğu için biz faniler arasında kendiliğinden bir bağ oluşturuyor galiba.
Ömer Lütfi Akad filmleri, çocukluk ve gençlik çağlarımıza denk geliyordu. Sinemanın hayatımızda çok önemli bir yeri vardı. Özlemlerimizi, hayallerimizi bir tarafından seyrettiğimiz filmlerin aktör ve aktrislerinin rollerine eklemlerdik. O zamanlar filmler, yönetmenden ziyade başrol oyuncularının ismiyle dikkatleri çekerdi.
Türk sinemasının kimliği üzerinde üniversite yıllarında düşünmeye başladık. Kültür hayatımızın her alanında olduğu gibi sinemamızda da kendi değerlerimize bakışların yerliliği ve yabancılığı hakkında tartışıyorduk. Sinema dünyasında, genellikle Batılı değerlerin özümsetildiği okullarda eğitim görmüş isimler öne çıkıyordu. Resmi ideolojinin dili bire bir olmasa da dolaylı şekilde sinemanın da dilini oluşturuyordu. Daha sonraki dönemlerde sözde halk için yapılan sosyal içerikli filmlerde de, bu defa da marksist anlayışların yine milletine yabancı dili kullanılıyordu.
Buna rağmen kendi kültürel zenginliklerinin farkında olan Metin Erksan, Halit Refiğ, Memduh Ün gibi isimler sinemanın yerli dili olma yolundaki arayışları ve gayretleri bir Türk sinemasından söz etmenin ancak kendi tarihi tecrübelerimiz ve değerlerimiz üzerinden mümkün olabileceğini gösteriyordu. Kemal Tahir’in bu konudaki düşünceleri sinemada yerli dili savunan yönetmen ve senaristleri derinden etkiliyordu, bunlardan biri de çok değerli dostumuz Ayşe Şasa’dır. Kemal Tahir, “Batı’yı kendi özelliklerimize doğru aşmadan bize kurtuluş yoktur” diyordu.
Ömer Lütfi Akad, temeli emeğe dayalı olan sinemamızın deneyerek yol almaya çalışan emektarlarındandı. Dar imkânlarla iyi olanı yakalamaya çalışıyordu. İstanbul doğumlu olan Akad Osmanlı’nın son dönemlerinde 1916 yılında dünyaya geldi. Şehri ve şehirliyi tanıyordu. Bu yüzden filmlerinin konularını şehir hayatından seçiyordu. Hayat hikâyelerine zorlama bir yorum getirmeden olduğu gibi vermeyi tercih ediyordu. Yeşilçam şartları ona her zaman gönlündekini yapmaya fırsat tanımıyordu. Akad, mevcut şartlar içerisinde kendisi olanı korumaya çalıştı. Akad, bir yanıyla Batılı olmasına rağmen Türk sinemasında yerli çizgiye yol açanlardandır. Allah rahmet etsin.
Kültürümüzü Kimler Temsil Ediyor?
Cumhurbaşkanımız Muhterem Abdullah Gül’ün İngiltere’ye beraberinde götürdüğü heyetteki isimleri tek tek bizzat kendisinin seçme fırsatı elbette olamaz. Bunu danışmanlar halleder. Ancak bizleri yurtdışında kültürel anlamda temsil edecek isimlerin hassasiyetle seçilmesini istemek vatandaş olarak hakkımızdır. Ölçü popüler anlamda ünlü olmaksa bu seçim, bizim gibi köklü geçmişe sahip bir ülkeye yakışmaz. Kimseye yaranmak zorunda değiliz.
Kitaplarında ve söyleşilerinde, milletimizle çıkardan öte ünsiyeti olmadığını belli eden ve değerlerimizi satış uğruna pervasızca kullanan bir ismi yurtdışına istediğiniz etkinliğe, istediğiniz yere beraberinizde götürün. Ama Devletimizin temsil edildiği yerlerde bu milletin imkânlarıyla, her fırsatta milleti karalayanları baş tacı etme kompleksimizden artık kurtulmalıyız. Orada olması içimizi acıtmayacak o kadar çok değerli genç yazarlarımız var ki. Yeter ki isim belirleyenler temsil konusunda özen göstersinler.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.