Döviz stoklarına ne oldu?
Dolar değer kazanıp TL. yitirirken bu ülkenin ekonomiden sorumlu yöneticileri, bunda korkulacak bir şey olmadığını, hatta TL'nin değer kaybetmesi ile ihracatta artış buna karşılık ithalatta gerileme olacağını, netice itibariyle dış ticaret açığının azalacağını ileri sürdüler. Keşke öyle olsaydı.Yani ihracatta patlama buna karşılık ithalatta gerileme olsaydı da şu dış ticaret açığı sıfırlayamasak bile taşınabilir bir hale gelseydi. En son açıklanan ihracat ve ithalat rakamları bu beklentiye uygun çıkmadı. Ümitler önümüzdeki yıla bırakıldı.Yetkili ağızlar önümüzdeki yıl dış ticarette dengenin sağlanacağını ümit ettiklerini belirtiyorlar. Dileriz böyle olur.
Bu arada başlangıçta doların değer kazanmasına alkış tutanlar baktılar ki bu işin sonu yok dolar 2 TL'ye doğru koşuyor bu defa piyasaya Merkez Bankası'ndan dolar sürerek TL'nin daha fazla değer kaybetmesini engellemeye çalıştılar. Ağustos'tan bu yana piyasaya Merkez Bankası 8.3 milyar dolar sürmesine rağmen kalıcı etki sağlayamadı. Birkaç günlüğüne doların değer kazanmasını engelledi ama sonu gelmedi. Dolar yeniden yükselmeye başladı. Bir dolar dün itibariyle 1.85 ile 1.87 TL arasında dolaşıyordu. Burada durursa ekonomi yöneticileri memnun olacak görünüyorlar ama bu da kesin değil. Kısacası Merkez Bankası'nın tehdidi tutmadı.
Niçin böyledir? Neden bunca döviz satışına rağmen piyasalarda denge sağlanamıyor?
Bu sorunun cevabı ekonomimizin dışa bağlılığı ile ilgilidir. Hâlâ yabancı yatırımcılar belirliyor paramızın değerini. Şu ya da bu yolla piyasaya girerek ya da çıkarak doların ve TL'nin değerini onlar belirliyorlar. Bu da sanıyorum küreselleşmenin tabii bir sonucu. Bu noktada globalleşme ve küreselleşme terimlerini köşelerinde ilk kullananlar dünyayı yeniden keşfetmiş gibi hava atıyor, bu kavramları çağdaşlığın bir gereği olarak takdim ediyorlardı. Ne yazık ki son gelişmeler karşısında bile işin aslını görmüyor, görmek istemiyorlar. Çünkü, hem beyinlerinden hem de midelerinden küresel sermayenin esiri olmuşlar. Çözüm işte bu esaretten kurtulmakta/kurtulabilmekte. Aksi halde bir takım para politikaları ile ekonomiyi kalcı bir dengeye kavuşturmak mümkün değildir.
Çünkü, Türkiye hâlâ her hafta Hazine kağıtları satarak borçlanmak zorundadır. Bu borçlanma zorunluluğu devam ettiği sürece bir takım para politikaları ile soruna çözüm bulunacağını düşünmek dünya gerçeğini görmemek anlamına gelir. Borç aramaktan kurtulmanın yolu ise üretimden; ucuz ve kaliteli üretimden geçiyor. Bu konuyu ayrıca ele alacağız.
Hemen belirtelim ki yabancı yatırımcılar -buna isterseniz küresel sermaye sahipleri diyelim- Türkiye'nin ne durumda olduğundan çok kendi kazançlarını düşünüyorlar. Bunun yadırganacak bir yanı da yok. Kapitalist ekonomide para sahiplerinin daha fazla kazanmak istemeleri işin doğası gereğidir. Bu bakımdan küresel sermayeye ihtiyaç duymayan, daha doğrusu duyulan ihtiyacı en az seviyeye indirebilmiş bir ülkede belirleyici olan kendimiz oluruz. Ama bugün borsada dönen paranın yüzde 70'nin yabancılara ait olduğu düşünüldüğünde bizim belirleyici olmamız mümkün olabilir mi?
Bu söylediklerime bakarak her halde hiç kimse dünyaya kapılarımızı kapatalım, kendi içimize kapanalım dediğimi düşünmüyordur. Bu mümkün değildir. Çünkü, tüm dünya ülkelerinin birbirlerine ihtiyacı vardır. Benim üzerinde durduğum husus küresel sermaye sahiplerinin üretmeden kazanmaya alışmış olmaları, bunun için de ellerindeki tüm imkanları milletleri sömürme yolunda seferber ettikleridir.
Kısacası bir ülke ekonomide ipleri doğrudan ya da dolaylı bir şekilde küresel sermaye sahiplerine teslim etmişse -Sanıyorum küresel sermaye sahipleri derken Siyonist para babalarını kastettiğimi hatırlatmaya gerek yoktur- aynı sistem içinde kalınarak bu ekonomik krizlerden kalıcı bir şekilde kurtulmak mümkün değildir.Ya sömürüyü içinize sindirecek, küresel sermaye sahiplerinin sömürüsünden zevk almayı öğreneceksiniz ya da yeni bir dünyanın kuruluşunun öncülüğünü yapacak, oluşacak yeni bir dünyada yerinizi alacaksınız. Ancak, bu söylendiği kadar kolay bir değişim değildir. Sömürgeciler kolay kolay yakanızı bırakmazlar. Bunun için darbeler yaparlar, ellerindeki para gücünü kullanarak ülkenizi ve yönetiminizi çıkmaza sokarak iktidarları değiştirmeye çalışırlar. İtalya'da Berlusconi, Yunanistan'da Papandreu'nun iş başından uzaklaşmak zorunda kalışını bir de bu açıdan irdelemekte yarar var diye düşünüyorum. Kısacası bedel ödemeden bu sömürücü sülüklerden kurtulmak mümkün değildir. Sömürücülere teslim olmak ile kölelik arasında bir fark olmadığını da belirtmem gerekir. Bu bakımdan özgürlük küresel sermaye sahiplerinden yakanızı kurtarmaya bağlı. Aksi halde özgürlük şarkıları söyleyerek kölelikten zevk almayı öğrendiğiniz farkında bile olamazsınız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.