Dostun iyisi
Her övgü dostluğun ölçüsü değildir, hele de el ovuşturarak, boyun kıvırarak şişirilmiş kelimelerle yapılıyorsa. Kendi eğrilerimizi doğrularımızı sürekli muhakeme edebilsek, yani kendimizi hesaba çekebilsek, karşıdakinin sözlerinin sahihliği hususunda da hassasiyet kazanırız. Bütün yollar kendimizden geçiyor aslında.
Günümüzde övgüler uyarının önünde gidiyor. Çünkü övgünün dünyevi anlamda bir yükü yok. Rahatımıza dokunmuyor, kimselerle bizi karşı karşıya getirmiyor. Üstelik güçlüden yana iltifatların dünyalığımıza getirisi de oluyor. İltifat, bir hakkı teslim etmek anlamında yapılıyorsa kıymeti vardır, yani gerçekten inanarak, karşılığında hiçbir şey beklemeden, samimiyetle yapılıyorsa. Tabii ölçüye riayet ederek. Zira her şeyde olduğu gibi iltifatta da aşırılık zaafa sebebiyet verebilir. Enaniyeti kamçılar.
İltifatın hası Hakktan gelendir. Hakkı ve sabrı tavsiye edenlerden olmak, bizi bu iltifata muhatap kılar. Birilerini sürekli övüyor ve yanlışlarını görmezden geliyorsak, o insanlara en büyük kötülüğü biz yapıyoruz demektir. Bunun karşılığında birileri bizim yanlışlarımızı tenkit ettiğinde tahammül gösteremiyorsak, hakkı teslim edemiyorsak bizim uyarılarımız da geçersizdir. Çünkü iman bütündür, parçalara ayrılmaz. Öylesi böylesi olmaz. Değerlerde düşüş bir birini etkiliyor ne yazık ki. Bir yerde gösterdiğimiz zafiyet başka kötülüklerin davetçisi oluyor.
İşin gereği iltifatın bol olduğu çevrelerde yanlışı görebilen, hisseden, hak ve hukuktan yana vicdanı körelmemiş dostlara her zaman çok fazla ihtiyaç vardır. Bunun başında siyasi çevreler geliyor. Ülke meselelerinin hızlı trafiği ve kulis yoğunluğu ister istemez bazı yanlışların gözden kaçmasına sebep oluyor.
Siyasetçi de insan. Her insan gibi fazla eksik onlar da pek çok özelliğe sahip. İlaveten siyasetin bizzat yaşayarak öğrettikleri var. Her çevreden, her mizaçtan insanlarla, çeşitli kurum ve kuruluşlarla muhataplıkları bizlerle kıyas edilemeyecek ölçülerde kat be kat fazla. Üstelik her muhatap oldukları kendilerinden haklı haksız bir şeyler bekliyor. Dengeler kurmak, ince ayarlar yapmak, kolay değil elbette, Allah yardım etsin. Ancak siyasette de niyetin temelinde Hakkın rızasını kazanmak varsa yönetenlerin yardımcısı bizzat Allahın kendisi olur.
Yöneticilere gerek İslâm tarihinde gerek milli tarihimizde önce Hakkın rızasını gözeten yol gösterici çok sayıda pratik örnek var. Örneklerin çoğu da Allah rızası için yanlışı uyaranlarla, kararları sorgulayanlarla ilgili. Bu hususun hassasiyetini vurgulayan âyet ve hadislerin sayısı da çok sayıda. Meselâ Peygamber Efendimiz bir hadis-i şerifte, Allah bir emir (idareci) için hayır diledi mi, ona doğru sözlü bir vezir (yardımcı) nasip eder diye buyuruyor.
Maddi olan hususlarda fikir beyan etmek ihtisas işidir. Meselâ plân ve projelerde, ekonomide, eğitim işlerinde, sağlık meselelerinde işbirliği yapılacak olanların eğitimi, kariyeri, konjonktüre uygun olarak kaç dil bildiği v.s. tercih edilir. Ama bizim devlet geleneğimizde bu melekelerin yanı sıra ferasetin de çok önemli yeri vardır.
Yakınlarına yan çıkmamak, adam kayırmamak, devlet imkânlarını Allah korkusunu içinde taşıyarak özeline kullanmamak, sırf güç için helâl ölçülerine uymayan zenginliklere itibar etmemek gibi hususlarda uyarıcı olan seslere kulak asmak yöneticileri daha da güçlendirir. Çünkü şartlar ne olursa olsun önce hak demek Hakkın himayesine girmektir.
Bunun aksi olarak tilki hesaplarıyla tenkit eden bu işten çıkar umanların sözlerine ise gereğinden fazla önem vermek arkası gelmez tavizlere yol açar. Hayır dileyen dostlara kulak vermeli. Ne demiş atalarımız, Dost acı söyler.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.