Millete güvence vermek gerekmez mi?
Bazıları ile aynı dili konuşmadığımız düşüncesine kapılıyorum. Hem de millete gidip oy isteyen, seçmenine söz veren, bunun için bir takım vaatlerde bulunan ve milletin temsilcisi olarak Meclis'e girip millet adına millete ait egemenliğe sahip çıkma durumunda olan bazı siyasileri anlamakta zorluk çekiyorum. Sanki aynı ülkede yaşamıyor, aynı dili konuşmuyoruz sanıyorum.
örnek verebileceğim pek çok siyasi bulunmakla birlikte son örnek olarak Mesut Yılmaz oldu. Mesut Yılmaz, Ufuk Uras ile Avrupa Parlamentosu'nda Yeşiller Grubu tarafından düzenlenen toplantıya katılarak Türkiye üzerine değerlendirmeler yapmış. Ne var bunda denebiilir. Elbette bu ülkede Başbakanlık yapmış, uzun yıllar siyasette etkili olmuş bir kişinin Türkiye üzerine değerlendirmeler yapması gayet tabiidir. Benim yadırgadığım Mesut Yılmaz'ın söylediği bazı sözlerin oyunu isteyerek temsilcisi olarak Meclis'te adına yetki kullanmak durumunda olan bir kişinin, "Laiklik konusunda güvence verilirse ordu kışlada kalır. Aksi halde kışlasına dönmez" şeklindeki sözleridir.
Belli ki bu ülkede güvence verilmesi, dikkate alınması gereken millet değil. Milletin üstünde güçler var. Mesut Yılmaz bu gücü ordu olarak belirlemiş. Bazıları da başka güçlerden söz ediyorlar. Kimileri bu millet iradesini hizaya getirme yetkisine sahip güçleri bürokrasi olarak nitelendiriyor. Bürokasi derken sivil asker birlikte düşünen olabildiği gibi ayrı ayrı değerlendirenler de çıkıyor. Aslında bu ayrımlar hiç önemli değil. önemli olan demokratik bir sistemde iki de bir seçilmişlerin atanmışlar tarafından itilip kakılmasının ne anlama geldiğidir.
özellikle bazı siyasilerin laiklik konusunda orduya güvence verilmesi gerektiği gibi bir söylem geliştirmelerini aynı dili konuşuyor olsak da anlayamıyorum.
Şimdi Yılmaz'ın şu sözlerini yeniden değerlendirelim:
"Laiklik konusunda güvence verilirse ordu kışlada kalır" cümlesinin içinde gizli olarak "Bu millet çoğunluk itibariyle laiklik karşıtı bir kafa yapısına sahiptir. Kendi haline bırakılırsa iktidara laiklik düşmanlarını getirebilir. Böyle bir durumda millet iradesinin falan bir anlamı yoktur, ordu laikliği korumak için göreve çağrılabilir" anlamları da yok mudur? Yukarıdaki cümleyi böyle bir yoruma tabi tutarsak yanlış bir değerlendirme yapmış olmayız sanıyorum. Böyle bir değerlendirme ise bu milleti hiç bilmemek anlamına gelir. Halbuki milletin laiklikle, demokrasiyle , cumhuriyetle bir sorunu yoktur. Bazıları kendi vehimlerini millete yüklüyorlar. Kendi iç korkularına milleti de alet ediyorlar. Böyle olunca da millet iradesi bu memlekette tam olarak tecelli etmiyor. Milletin belli sürelerle sandık başına gitmesi, oyunu verip istediği kişilerin seçilmesinde rol üstlenmiş olsa da, güvence verilecek makamlar millet dışında başka yerlerde arandığı sürece egemenliğin millete ait olduğu iddiası boş bir laftan öte gidemez.
çünkü, böyle bir nitelendirme ve istek milletin üzerinde ondan çok daha önemli makamların ve güçlerin olduğu anlamına gelir. Böyle olunca da milleti sistemin işleyişinde sadece dolgu maddesi gibi görmüş olmaz mıyız?
Milletin dolgu maddesi olduğu ülkelerde ise sisteme demokrasi demek mümkün olmaz.
Diyelim ki, bazıları demokrasi derken bundan bizim anladığımızı anlamayabilirler, demokrasinin güdümlüsü ve kontrollüsünü seviyor olabilirler. Ama, savundukları sistemi demokrasi olarak takdim etmezlerse onların konuştuğu dilden biz de birşeyler anlayabiliriz. Aynı kelimeleri kullanmakla birlikte toplumda bazıları kelimelere genelin yüklediği anlamın dışında anlamlar yükleyince işler karışıyor. Aynı dili konuştuğumuz halde anlaşamıyoruz.
Bir de gerçekten egemenlik millete ait olmayacak, millet iradesinin üzerinde güçler olacaksa, bazıları kendilerini millete değil de başka makamlara güvence vermekle sorumlu göreceklerse siyasetle uğraşmalarına, iki de bir milletten oy istemelerine gerek yoktur. Kısacası herkes inandığı yerde durursa sanıyorum ülkenin sorunlarını anlamak ve çözmek daha kolay olacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.