Irak'tan sonra hedef Suriye'yi parçalamak mı?
Yaşanan gelişmeler ve özellikle Esed yönetiminden gelen açıklamalar Türkiye'yi adeta bir çatışmaya davet eder nitelikte. Son olarak hemen sınırımızda yaşanan çatışma ve bu arada kendi sınırlarımız içindeki insanların kurşunlara hedef olması birer tesadüf olarak nitelendirilemez. Esed'in maksadı gerçekten Türkiye ile çatışmak mı? Bu onun kendi karar mı yoksa bir takım dış itmelerle bu noktaya mı sürükleniyor, şu an için meçhulümüz. Ancak, ister Esed ciddi bir direniş ile karşılaşmış olmak sebebiyle öfkeye kapılmış, öfkesini kontrol edemediği için gerilimi tırmandırıyor, ister dış itmelerle bu noktaya gelmiş olsun netice itibariyle bu gelişmeler Türkiye'nin 'Komşularla sıfır sorun' politikasının sonunu getirmiştir. Bu sebeple de bazı yorumcular iktidara 'Komşularla sıfır sorunl' noktasından bu 'Sorunlar yumağının' içine nasıl girildiğini soruyorlar. Bu soruya da çeşitli cevaplar veriliyor.
Bu noktada komşularla sıfır sorun politikasının başlangıçta başarılı olduğunu, bir takım güzel gelişmeler sağlandığını belirtmek gerekiyor. Ancak, bu noktada esas cevabının bulunması gereken komşularla sıfır sorun politikası tamamen bize ait ve bizim uygulamaya koyduğumuz bir politika mıydı? sorusudur. Şahsen böyle olduğunu düşünmek istiyorum. Ancak,eğer bu politika bize has idiyse bugün uygulanan politikanın bize ait olmaması, küresel güçlerin dayatması olması gerekir. Kaldı ki komşularla sıfır sorun politikası sadece Suriye ile ilişkiler sebebiyle sona ermiş değildir. Arap Baharı diye nitelendirilen gelişmeler sırasında Türkiye komşuları ya da yakın ilişki içinde bulunduğu Libya, Tunus ve Mısır gibi ülkelerde muhalefet hareketleri başladığı andan itibaren sanki sorunsuz bir bölge yerine sorunların tırmanması ve bu tırmanan sorunlar içinde bir rol üstlenmek gibi bir tavır takınmakla çizgi değişikliğinin işaretlerini vermiştir.
Arap Baharı olarak nitelendirilen gelişmelerin arkasında başta ABD olmak üzere emperyalist güçlerin olduğu kimsenin meçhulü değil. Bölgeyi yeniden düzenlemek isteyen ABD tavrını olayların ilk gününden ortaya koymuş ve mevcut yönetimlerin devrilmesinden yana olmuştur. Bu arada Libya'ya müdahale edilmiş, Mısır ile yakından ilgilenilmiş, olaylar fazla tırmanmadan yönetim değişikliğini gerçekleştirmek için ABD Dışişleri Bakanı ve bazı yetkililer Mısır'ı su yolu yapmışlardı. Ne var ki olaylar Suriye ve Yemen'e sıçradığında başından beri olayların içinde olan ABD seyirci konumuna geçmiş bulunuyor. Sanki olaylar giderek tırmansın sınırlarımızda ciddi çatışmalar olsun, komşu ülkeler birbirlerine girsin beklentisi oluşmuştur. Özellikle de Suriye söz konusu olduğunda ABD işi BM'ye havale etmiş, BM ise Çin ve Rusya'nın karşı çıkması ile harekete geçememiş ya da bunu bahane ederek geçmek istemmiş ve sonuçta Suriye olayı Türkiye olarak bizi içine çekmeye başlamıştır. Yeri geldiğinde elbette çatışmada göze alınabilir ama savaşımız sadece kendimiz için ve kendimiz adına olduğunda.Türkiye'nin gelinen noktada başkaları adına kendisini çatışmaya sokmak gibi bir lüksü yoktur.
Bu noktada Suriye ile muhtemel bir çatışmanın ne getirip götüreceğini araştırmak önemlidir. Hatırlanacağı gibi Irak'a ABD ve müttefiklerinin müdahalesi söz konusu olduğunda Türkiye müdahalenin doğrudan içinde olmamış, bu yöndeki tezkere TBMM'de reddedilmişti. Ancak; Irak'ı Saddam diktatöründen kurtarmak ve Irak halkını özgürlüğüne kavuşturmak adına yapılan müdahale ve işgalin ardından Irak bölünmüş ve Irak halkının çoğunluğu eskiyi arar duruma gelmiştir. Bu arada Türkiye yıllardan beri sürdürdüğü 'Irak'ın toprak bütünlüğünden yanayız, Irak'ın kuzeyinde bir Kürt devleti kurulmasına karşıyız' sözlerini unutmak zorunda kalmıştır. Şimdilerde benzer durumun Suriye'de ortaya çıkma ihtimali vardır. Suriye'ye bir müdahale Irak'ta olduğu gibi bölünmeyi gündeme getirebilir. Böyle bir bölünme Irak'a benzer sonuçlar verebilir. Kürtler, Esed yanlıları ve Sünniler kendi devletlerini kurmaya yönelebilirler. Böylece Irak'ın kuzeyinden sonra Suriye'de de adı ne olursa olsun bir Kürt devletinin kurulması sağlanmış olur. Bundan sonra sıranın Türkiye'ye geleceğini söylemek için sanıyorum dış politika uzmanı olmaya gerek yoktur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.