PKKnın Pravdası
Pravda’nın bütün sayılarına açın bakın!
Tedavüle sokulduğu günden bu yana, vatani görevini yapmaktan başka hiçbir amacı olmayan, karakolda nöbet beklerken kalleşçe gerçekleştirilen saldırıyla hayatını kaybeden Mehmetçik için bir kez olsun “Şehit” ifadesini kullanmadı.
20 PKK’lı ile şehit olan 10 kınalı kuzuyu alt alta koyup, katille maktulü topladıktan sonra ahlaksızca“Otuz can sessizliği” diye manşet attı.
PKK aleyhine tek bir haber, bir tek satır yazı göremezsiniz.
Aksine satır aralarında bütün dünyanın terör örgütüolarak kabul ettiği PKK’yı allayıp pullayarak hak arayan bir STK gibi sunma gayretlerini görürsünüz.
PKK’nın ölüm tarlaları büyük bir ustalıkla gizlenir.
KCK ise akredite bir kuruluş!..
Buna bir örnek verelim isterseniz:
Bu “Pravda”, 24 Temmuz’da Adıyaman’da tutuklanan 6 KCK’lı için “Top oynadınız KCK’lısınız” başlıklı bir haber yaptı. Habere göre bir grup genç sadece piknik yapıp, top oynadıkları için tutuklanmışlardı.
Olay böyle mi gerçekten diye sorguladığımda ise gerçekle karşılaşmıştım. Söz konusu kişiler PKK/KCK’nın gençlik yapılanması DYGM üyelerinden oluşuyordu. 6kişi takip altındalardı ve en uygun an o an olduğu içi yakalanmışlardı. Kimse zarar görmeden ve çatışma çıkmadan.
Ama örgütün borazanlığı için çarpıtmada sınır yok.
Piknikçi denilen kişilerin evlerinden çıkan yığınla molotofkokteylini piknik malzemesi gibi gösterdiler.
Gaziantep’te KCK’lı bir öğretmenin koordinatörlüğündeki saldırıda henüz bir yaşındaki Almina’nın
bedeni, bombanın etrafına doldurulan beton çivilerle delik deşik edildiğinde dahi tek bir satır KCK eleştirisi göremedik.
Pravda’nın yönetmeni KCK’ya yönelik operasyonları hep eleştirdi, “saçma” olarak nitelendirdi.
Utanmadan şunları yazdı Pravda’nın yönetmeni:
“Bu son KCK operasyonu. Bu, nasıl bir ‘saçma’ operasyon böyle? Gazetecileri toparlayıp götürmüşler, götürdükleri gençlerden bazılarını tanıyoruz.
Ya PKK’nın ‘şehir örgütlenmesi’ olan KCK fevkalade çocuksu bir örgüt, peşine düşmek gerekmez
ya da bu son operasyon baştan aşağı bir komedi.”
Birlik ve bütünlüğü dinamitleyen zehirler kustu. Türkiye’nin Güneydoğu’suna hep “Kürdistan” dedi.
Yazılarında sıkça; “Kürdistan bölgesi, Kürdistan’ın küçük bir köyü, Kürtlerin yönettiği bir Kürdistan.
Bağımsız bir Kürdistan” yollu ifadeler kullandı.
Yetinmedi İmralı Canisi’ne “Atakürt” diye hitap etti.
Bu ülkenin Başbakanı’na, İçişleri Bakanı’na, bürokratına hiçbir döneminde edilmeyen hakaretleri ettiler.
Türk medya tarihinde hiçbir medya organı İçişleri Bakanı’nın fotoğrafının yerine “kereste”, bürokratın fotoğrafının yerine “çekirge” fotoğrafı koyacak kadar çukurlaşmamıştı...
Alçak, kereste, faşist gibi her türlü hakareti hem de planlı biçimde yönelttiler.
Hakaretin boyutunu öyle yükselttiler ki bir adım sonrası küfretmekti.
Neden biliyor musunuz?
Başbakan Erdoğan’ın yüz vermemesi çıldırttı bunları.
Geçmiş dönemde istedikleri gibi at oynatan, herkesi sindiren, bastıran, susturan bu ekip, Erdoğan’a nüfuz edememe nedeniyle çıldırıyordu.
Sağdan soldan, yumuşak görünerek, sert takılarak her yöntemi denediler, bir türlü olmadı.
Günlerce MLKP terör örgütünü çökerten Sedat Selim Ay’ı hedef tahtasına koydular.
Burada da işin perde arkasını aralamak yine bize düştü.
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Ay’a yönelik başlatılan karalama kampanyasının planlı olduğuna dikkat çekti.
Ay’ın iki yıldır İstanbul Emniyet Müdür Yardımcılığı görevini yürüttüğünü, bu süre zarfında hiçbir itirazda bulunmayanların, Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’nün bu yıl Ay’ın sorumluluğuna verilmesi üzerine sistematik saldırıya geçtiklerini paylaştı bizimle.
İşte bunların gerçek yüzleri bu...
Türkiye’de kardeşçe yaşayan insanların arasına nifak atıp, etnik kimlikleri istismar etmek.
PKK sözcülüğü yapmak.
Birisi çıkıp “Bu savunduğun şey PKK’nın da talebi, PKK’nın taleplerini savunuyorsunuz” dediğinde de “bizi hedef gösterdiniz” propagandasına sarıldılar.
Ancak tüm bunlar toplumda hiçbir karşılık bulmadı.
Bütün yaptıkları ayaklarına dolandı.
Türkiye’de isyan başlatalım diye çırpınırken Pravda’da isyan çıktı.
Daha fazla tahammül edemeyen yazarlar bir bir kopmaya başladı.
Yazı İşleri Müdürü istifa etti.
Oradaki manzarayı önceki gün eski Taraf, yeni Star yazarı Elif Çakır “Sen utanabilir misin Ahmet
Altan!” başlıklı yazısında şöyle özetledi: “Ahmet Altan ‘bu gazetede hiçbir zaman sansür olmadı’
yalanını söyledi. Buradan kendisini utandırmak istemiyorum ama telefon açarsa kendisine bir
değil, beş değil kaç sansür uyguladığını bir bir anlatırım.”
Taraf’la kavgalı biçimde ayrılan Miroğlu da Çakır’a isyanını şöyle dile getirmiş: “Ahmet Altan’a, PKK bundan sonra öldüreceği her ‘hain’e senin için de bir kurşun sıkacaktır’ diye bir mesaj attım.”
Akit ve Habervaktim aracılığıyla gerçek yüzleri bir bir deşifre oluyor. Şimdi bizi yargı yoluyla susturmaya yelteneceklermiş.
Güldüm...
Savcı Miroğlu’nun sözünü ettiği cep telefonundan mesajı gönderenin de, alanın da kayıtlarını bir güzel incelesin de hakikat daha iyi ortaya çıksın.
Bu zamana kadar belgesiz, dayanaksız haber yayınlamadık.
Kişilerin şahsiyetleriyle ilgili yorum yapmadık.
İman edecekmiş gibi yapıp, yıllarca mütedeyyinlerin duygularını sömürmelerine bir şey demedik.
Kendi beyanlarından anladığımız ateistliklerine, yaşam tarzlarına, özel hayatlarına, sapıklık sınırını aşan iğrenç cinsel eğilimlerine sayfalarımızda yer vermedik.
Ama bu ülkenin birlik ve bütünlüğünü tehdit eden karanlık operasyonlara kayıtsız kalamazdık.
Kalmadık, kalmayacağız da...
Soruyorum:
“PKK terör örgütüdür” diyebiliyor musunuz?
Başbakan’a getirdiğiniz eleştirinin, binde birini KCK’ya; TSK’ya getirdiğiniz eleştirinin milyonda birini PKK’ya getirebiliyor musunuz?
Türkiye’yi itmeye çalıştığınız noktayı görebiliyoruz.
Söz cambazlığınız, tetikçiliğiniz bize sökmez.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.