AK Parti kongresi ve en önemli meselemiz
AK Parti kongresinden önce başlatılan ve kongrede Sayın Başbakanın tarih ve sorumluluk boyutlarıyla ortaya konan bütünleşme, Türkiye ve İslam dünyasının asırlardır en önemli meselesidir.
Bütünleşme, çıkar düşünceli insanlığın da sorunudur. Ama Allahın rahmetiyle kardeş yaptığı Müslümanda ayrılık olmaz ki, birlik zaruret olsun. Ayrılık, herkesin başında yanılgısına düşmeden, çıkar dünyasından bu hayati farkımızı yeniden ihya zorundayız. Globalleşmeyle çıkar dünyası, şeklen olsun birleşme gayretinde. Ümmet, birlik değil. Dağınıklık tabii halimiz değil, arızi bir hastalıktır. Müslüman, Kabede olduğu gibi, farklı dilleri, renkleri, ırklarına rağmen üstün değerleriyle bir ve bütündür.
AK Parti, on yıldan beri artan bir teveccühle koalisyona muhtaç olmadan iktidar olmakla, halkımızın önemli bir toparlanma ve bütünleşme hareketini temsil etmiştir.
Farklı partilerken, Saadet ve HAS Parti ile bir lider olarak Soylu, Kısmi anayasa oylamasında doğruda bütünlük şuur ve iradesini fiilen gösterdiler.
AK Parti-HAS Parti birleşmesinin, Bütünleşme olarak ifadesi ve şekli, bu yolda bir tavır güzelliği olarak köklü bir bütünleşmeye kapı aramaktadır.
Başbakan temel sorunu sıraladığı kongre konuşmasında bütünleşmenin, tarihi boyutuna ve ruhuna dikkat çekerek, gençlere 2071i hedef göstermiştir.
Bu tarihi derinliğin, asırlarca birlik ve kardeşlikle Cihan İmparatorluğuna beraberce sahip olan millet ve insanları kucaklaması ve bu sorumluluğun, globalleşen dünya imkanlarıyla harekete geçen ahlaki bir hareket olması, insanlığın muhtaç olduğu saadet kapısını açacaktır.
Türkiyenin kendi sorunlarını halletmesi zaman alabilir. Büyük başın düşmanı çok, meselesi çeşitli ve çetindir. Mayınlı, fitne tuzaklı yollardan geçilecektir. Başarı, hayattan üstün değerlere sahip insanlığın bütünleşmesi yolunda iman ve ihlasla gayrettedir.
Tek yol güzel ahlaktır. Araya çıkar girerse, adalet ve insafla beraber insanlık da kaybolur. İnsanlık kaybolursa, çıkarın doğurduğu birlik, kara günde kaybolur. Yani gerekmediği zaman var görünür, gerektiğinde yoktur. Hatta düşmanlığa dönüşür. Bu işin sırrı, edep-haya gibi manevi değerlerde, imandadır. Yeni Müslüman olan kimse bir anda, hiç bırakamayacağını zannettiği alışkanlıklarını bırakıyor. ABD Başkanı Obama, Babamın Hayalleri kitabında, sarhoşluğundan şikayet ettiği kardeşi için, Roy Müslüman oldu, hiçbir kötü alışkanlığı kalmadı diyor. Kısacası, birlik ve bütünleşme için, toplum olarak, en azından sözü dinlenen topluluk olarak İslam ahlakı gerekmektedir. Zaten insanlık tarihi gösteriyor ki, toplumların hakkından emin, kavgasız-gürültüsüz güven içinde özgür yaşayabilmesi ancak ahlakla mümkündür. Ahlakını kaybeden toplum, zorba bir idare, zulüm ve macera davetçisi olur. Hitler, Netenyahu, Sarkozy, Bush, Stalin gelir.
İslam ahlakı, insan fıtratının sükun iklimidir. İslama saldırı ve iftiralar, bu fıtrat cazibesinden korku ve hasetten doğar. Yoksa bu ahlakın güzelliğini aklı eren herkes görür, bilir. Bir arkadaşımın (M.A.) hatırası;
Malezyada zengin bir Çinli ile iş yapıyor. Bir gittiğinde diyor ki (2008 veya 9), Malezyada nüfusun %35i Budist, sermayenin de %75i sizin elinizde. Bir Bakanın da sizden olmasını neden istemiyorsunuz? Cevap: Müslümanlar bizimkilerden dürüst. Budist çok hakim var. Mahkemelik işimiz olduğu zaman, sabaha kadar dua ederiz ki, davamıza bir Müslüman baksın. Niçin Budist isteyelim?
Bu önemli konuyu sözlerin en güzeli ve değişmeziyle bağlayalım. Bakara Suresi, Ayet 264: Ey iman edenler! Allaha ve ahret gününe inanmadığı halde malını gösteriş için harcayan kimse gibi, başa kakmak ve incitmek suretiyle, yaptığınız infak ve sadakalarınızı boşa çıkarmayın! Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan düz kayaya benzer ki, sağanak bir yağmur onu çıplak bir kaya haline getirivermiştir. Bunlar, kazandığı hiçbir şeye sahip olamazlar. Allah, kafirleri doğru yola iletmez.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.