Afrika, Post Modern sömürgeciliğe teslim edilmemeli
Mali’nin, Afrika’da yeni sömürgeciliğe geçiş basamağı, post modern esir ticareti zilletine kapı aralamasına meydan verilmemelidir!
Bu kere Batı, sömürgecilik için Rusya ve Çin’i de yanına aldı. Geçen sömürge asırları, Hıristiyan-Yahudi sarmalaması idi. Şimdi, Rusya ve Çin’e, Suriye’de Müslüman soykırımına yetki imkanı tanımakla, ittifakı fiilen başlattılar.
Saldırı, dünya kamuoyu yönünden, müzakeresiz, toplantı zincirine gerek görülmeden, tam emri vaki oldu. Afrika zenginliğinde gözü olan sömürgeciler, iştahlarını saklayamadılar. Bir anda birleştiler. Halkına ters saltanatlarını kaybetmek korkusuna düşen diktatörler de, peşe takılmada fırsatı kaybetmedi. Hollande, “Evet Cezayir’de bir milyon Müslüman öldürdük, ama özür dilemem” dedi. Cezayir diktatörü, Bayan Hollande’nin elini öptü. Mali çıkarmasını tenkit eden; çoğunluğun oyunu aldığı için kapatılan FİS Partisi, eski genel başkanını tutukladı.
Batı, zulüm ve sömürüde hiç yalnız kalmadı. Ama böyle giderse, hiç yandaş bulamayacağı bir devre girilecek. Çıkarcı yönetim sağlanırken, halklar kaybediliyor. BM ve BM Güvenlik Konseyi Batı’nın kayıtsız şartsız destekçiliğinde. AİHM dahil, çıkarla, ilkesi ve paradigması değişmeyen yok. Dünya ekonomisini yönlendiren kredilendirme kurumları, yükselen Türkiye’nin notunu yükseltmemekte direnirken, batan Yunanistan notunu yükseltmekten utanmıyor. Temel ilkesi, “Kemer sık” olan İMF, AB krize girince, ters dönmeye çalışıyor. Aslında kararlı da, aynı imkandan herkes yararlanmasın için sisteme konacak tuzak ifadeler arıyor.
Mali’ye asker sevkindeki bu ivedi ittifak, gerekçe zarureti doğurdu. Hepsi benzer ifade kullandı. Merkel, net ifade etti. “1) Çıkar, 2) İslam korkusu.” İslam korkusu, saldırı bahanesi için icat edilmişti. Ama evhamları oldu. Bu gerekçenin ikisi de tehlikeli yanlışlardır. Güneşin aydınlığı gibi izaha gerek olmayan, açık gerçeklerdir. Ne var ki, bu yanlışlara bir de, “Dünya, artan nüfusu besleyemez” aç gözlülüğü ile, “Fakirin elindekini kapmak” istiyorlar. Ahlaksızlık kalksın, dünya herkese yeter. Sömürü, başkası sırtından geçinmek yarar sağlasaydı, eşkıya dünyaya sultan olurdu. İslam’ın kurduğu Asr-ı Saadetlerden başka, “Asr-ı Saadet” yoktur.
Çare? Çare insanda. Çare bizde. Biz Müslüman’ız elhamdülillah.
Müslüman, iyiliği gören kimsedir. İyiliği görmek, iyilik yapana karşı, sorumluluk ve teşekkür duygusu duymak ve iyilik yoluna girmektir. Sahip olduğumuz nimetlerin kıymetini anlamak için, aklımız veya bir uzvumuzun yokluğunu düşünmek yeterlidir. O halde, önce Yaratan’ı bilip şükretmek, çözümün hareket noktasıdır.
Bu hareket noktasında, “Sorumlu insan”, yani, “Ekmel-i mahluk ve eşref-i mahluk olan insan ve onun toplumu” vardır. Kimsenin yanlışları kendi için bir hak görüp, kendi kendine zarar vermesine, “Bu vücut benim” yanılgısına düşürmesine meydan bırakmayan iman, ahlak ve toplum hayatıdır. Amerikalı düşünür Noam Chomsky, güven iklimine dikkat çekerken, Osmanlı’yı zikredip, “Belki öyle bir gün yine gelecek. Bir seyyahın Kahire’den Bağdat’a, oradan İstanbul’a serbestçe, güvenle gidebileceği günler geri dönecek” diyor.
Osmanlı’da yaşanan insani değerler, hiçbir an kaybolmayan, solmayan, pörsümeyen, İslam’ın inanç ve ahlak değerleridir. İnsanlık yaşadıkça yaşayacaktır. “Asr-ı Saadetler” hep yenilenerek devam etmiş ve edecektir.
Müslüman, Yaratan’ın, “Siz iyiliği emreden kötülüğü nehyeden, adaletle şahitlikte bulunan, insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz” hitabının muhatabı ve sorumluluğunun imanla, İslam’la sahibi kimsedir. Bu ebediyet yolu, bütün insanlığa açıktır. Günümüzün sorunu, bu sorumluluğu yüklenenlerin, sorumluluklarını yerine getirebilecek ehliyet, dirayet, imkan ve fedakarlığa sahip olabilmesinden ibarettir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.