Abdulkadir Özkan

Abdulkadir Özkan

Saygı duymak zorunda mıyız?

Saygı duymak zorunda mıyız?

Saygı duymak tabirini biraz hoyratça ve birazda içini boşaltarak kullanmaya başladık. Saygı duymak, beğenmenin, onaylamanın, kabullenmenin bir sonucudur. Bir kimseden beğenmediği,katılmadığı bir hayat tarzının sahibine saygı duymasını istemek, hem de bunu zorunluluk olarak takdim etmek bana zorlama ve anlamsız bir yaklaşım olarak geliyor. Bunu söylerken inancını ve düşüncesini beğenmediğim insanlara hayat hakkı tanımayalım, onlarla birlikte yaşamaya son verelim diyor değilim. Toplum halinde yaşamak farklılıklara tahammül etmekten/edebilmekten geçer. Herkes benim gibi düşünsün, benim gibi inansın ve benim gibi yaşasın demek nasıl bir dayatmacılıksa, benim gibi düşünmeyen, benim gibi yaşamayan ve inanmayanlara saygı duyulmasını istemek hatta bunu bir zorunluluk olarak sunmak aynı şekilde dayatmacılık olur. İnsanların özeli kendilerini ilgilendirir. Onların özellerini bir takım kanun dışı yollara gözetlemek ve bunları yaymak ne kadar yanlış ise bir takım gerekçelerle insanları başkalarına saygı duymaya zorlamakta o kadar yanlıştır.

 
Bir inanç, düşünce ve yaşam tarzını onaylamıyorsam onun sahiplerine nasıl saygı duyabilirim. Bu bakımdan toplum halinde yaşamanın şartı herkese saygı duymak değil, farklılıklara tahammül etmektir. Aynı şekilde sevgi şarkıları söylemekte herkesi sevmek anlamına gelmez. Sevgi ve saygı bir gönül işidir. İçten gelmediği sürece sevemez, saygı duyamazsınız. Ama, birlikte yaşamak için tahammül şarttır. Evliliklerin devamlılığında sevgi ve saygının gerekliliği vurgulanır.Bu iki şart olmadan da evlilik belki sürdürülebilir ama sürdürenler açısından o evlilik işkenceye dönüşür. Çünkü, evlilik birlikte aynı evi paylaşmak, aynı yastığa baş koymak demektir. Halbuki aynı toplum içinde birlikte yaşamak bu değildir. Hatta aynı iş yerini paylaşmak bile o iş yerini paylaşanların birbirlerini sevmesini, saygı duymasını gerektirmez. Ama sevgi ve saygının hakim olduğu işyerinde çalışmak çok güzeldir. Hayır toplum halinde yaşamanın belki saygıdan çok daha önemli şarttı nezakettir.
 
Kısacası toplumda insanlar birbirlerinin düşünce, inanç ve yaşayışlarına saygı duymazsa o toplumda kargaşa hakim olur yaklaşımı doğru değildir. Toplumlarda kargaşayı önlemenin yolu emniyet ve yargıdan geçer. Zaten insanlar hiçbir problem yaşamadan birlikteliklerini sürdürebilselerdi ve emniyet güçlerine ve yargıya ihtiyaç kalmazdı.
 
Bu noktada Başbakan Erdoğan’ın BDP’li Milletvekilerine yönelik Sinop’ta bir grubun protesto eylemleri ile ilgili olarak söylediği, “Beğenirsin beğenmezsin,onlar milletvekilidir. Saygı duymak zorundasın” şeklindeki değerlendirmesi esas olarak doğru olmakla birlikte saygı duymanın bir zorunluluk şeklinde takdim edilmesi yanlıştı.Bugün saygı duymanın bir zorunluluk olduğu söylenirken daha kısa bir süre önce BDP ile PKK arasında bağ kurulduğu da unutulmuş değil. Eğer BDP terör örgütünün siyasi uzantısı ise,akan kandan onların da payına bir şeyler düşmez mi? Meseleye bu açıdan bakıldığında saygı ciddi anlamda erozyona uğramış olmuyor mu?
 
Herkesin fikrini açıklaması, yaymasına kimsenin bir itirazı olamaz. Fikrini beğenmediğin insanların toplantına gitmezsin, onları dinlemezsin. Ama, toplantıya gidip hakaret edemez, taşlı sopalı saldırıyı fikir özgürlüğü olarak ileri süremezsin. Bunlara bir itirazım yok. Ama, şu her fikre, her inanca ve har türlü yaşam tarzına saygı duymayı istemeyin, bununda ötesinde zorunlu olarak takdim etmeyin. Çünkü, beğenmediğim hayat tarzına saygı duymak, onu onaylamak demektir. Onayladığım takdirde de farklığımın bir anlamı kalmaz. Farklılıklara rağmen birlikte yaşamak zorunda olduğumuz bir gerçek ise o zaman saygı duymak değil, tahammül ruhunu yaygınlaştırmak gerekir. Aksi halde doğrular ile yanlışlar aynı tarif içine sokulmuş olur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdulkadir Özkan Arşivi