Prens Charles samimi olabilir mi?
Son bir ayın neredeyse yarısını Türkiye dışında geçirdim. Yurt dışında yaşayan kardeşlerimizin Akit’e olan ilgisi bir hayli dikkat çekiciydi. Bu memnuniyet verici ilgi “Akit’in misyonu ve hassasiyetleri”nden olsa gerek. Örneğin Medine’de ibadetlerimizi eda edip, ziyaretlerimizi gerçekleştirdikten sonra girdiğimiz ilk alışveriş merkezinde karşılaştığımız kardeşlerimizin ismimizle hitap edip iltifatta bulunması, Mekke ile BAE’de de benzer durumun devam etmesi bunun bir göstergesiydi… Viyana’da da Berlin’de de, yanarak can veren kardeşlerimizin cenazesini almak üzere gittiğimiz Bacnang’ta da aynı ilgi ve alakayı görmek mümkündü.
Mesela Düsseldorf Havaalanı’nda karşılaştığımız ve Almanya’da yaşayan milli boksörümüz Caner Tazegül’ün yazılarımızı beğenerek takip ettiğini öğrendim. Sohbetimizde Akit’in haksızlıklar karşısındaki duruşunu takdir ettiğini ifade ettikten sonra kendi spor yaşamında karşılaştığı çifte standartla ilgili şu değerlendirmeyi yaptı Tazegül: “Bütün müsabakalarımda Batılı hakemlerin haksız uygulamaları, çifte standartlarıyla baş başa kaldım.
Nakavt etmediğim sürece bana rahat yoktu. Ne zaman rakibimi nakavt ettim o zaman derin bir oh çektim.” Yine Fahrettin Yıldız isimli okuyucumuz Avrupa’da yaşayan Müslümanların sorunlarına gösterdiğimiz hassasiyetten dolayı teşekkür ettikten sonra bizimle şu ilginç anekdotu paylaştı: “Biz burada birisi Müslüman olunca, nasıl hidayete erdiğini merak ederiz. Böyle bir kişiyle bir yolculuk esnasında, ‘Halit bana nasıl hidayete erdiğini anlatır mısın?’ dedim. Kendisi, ‘benimkini değil ama başka bir Alman’ın hikayesini anlatayım’ dedikten sonra güney Fransa’da portre ve resim çizen bir Alman’ın başından geçenlerini anlatmaya başladı. Diğer Almanlar gibi güneşe hasret olduğundan dolayı Fransa’da yaşamaya başlamış.
Tabii geçimini sağlamak için de ressamlığa devam etmiş. Müşterilerinden birisinin yardımıyla da resimlerini Londra’nın önde gelen galerilerinde satmaya başlamış. Haliyle sokakta 100-200 Euro’ya sattığı resimler bu sefer galeride 20 bin Euro’ya alıcı bulmuş. Bir gün ekonomik durumu bir hayli iyileşen ressamı, galeri sahibi davet etmiş. Bir süre sohbetten sonra ‘Sana bu kadar para veriyoruz, bu paralarla ne yapıyorsun?’ diye sormuş. Ressam da ‘Kuzey Afrika’da tatil yapıyorum’ demiş. Galeri sahibi, ‘Artık o paraların bir kısmını İsrail’de harca, yoksa senin resimlerin yine geldiği sokaklarda beş paralık olur. Zira dünyadaki bütün galeriler bizim elimizde’ demiş. Tehdide aldırış etmeyince de galeride resim satışına izin verilmemiş.
Tekrar Almanya’ya dönmek zorunda kalan ressam Münih’te bir otel tavanını boyarken, bir masada oturan üç kişinin aralarında yaptığı konuşma dikkatini çekmiş. Bunlardan biri papaz, biri işadamı, biri de siyasetçiymiş. Birisi Afrika’daki sefaletten bahsederken, diğeri de üzüntüsünü belirtmiş. Papaz ise birden kadehini kaldırarak, ‘beyler umarız bu durum hep böyle kalır, şerefe’ demiş. Alman ressam bu şekilde üç dinin mensuplarını da yakinen görmüş ve Müslüman olmaya karar vermiş.” Evet bu şekilde çok sayıda İslam’ı tercih eden Hıristiyan var. Şu sıralar İngiltere tahtının ilk sıradaki varisi Prens Charles’in, “Arapça öğrendiği ve 6 ay içinde Kur’an okumaya başlayacağı” haberleri İngiliz basını tarafından ısrarlı biçimde duyuruluyor. Daha önce de Müslüman olduğu/olacağı yönünde günlerce haberler pompalandı İngiliz medyası tarafından.
Danışmanı ise yaptığı açıklamada, Prens’in İslam ve Orta Doğu kültürüne daima hayranlık duyduğunu anlatarak, “Bölgeyle muazzam ilgileniyor” demiş. Bu hayra alamet bir gelişme mi, Charles gerçekten samimi mi?..
İster istemez insanın aklına Lawrance ve tarihteki İngiliz aktörler geliyor. Ne yapalım; sicilleri bizi bu kuşkuya mecbur bırakıyor… Almanya’daki derin işleri analiz ettiğim son yazı üzerine okuyucularımızdan Berlin’de bulunan Türk mühendis Hamza Yılmaz bu konulara kafa yorup çarpıcı sorular yöneltmiş… Mesela diyor ki Yılmaz gönderdiği e-postada; “Lozan öncesi Berlin’de Enver Paşa ile İngiliz istihbaratı kaç kez buluştu ve Enver Paşa’nın kadrosuna İngilizler nasıl Anadolu’ya giriş yasağı uyguladılar? Talat Paşa’nın katili tek başına mıydı, İngiliz istihbaratı ile ilişkisi var mıydı? Cemal Paşa ile diğer Osmanlı Komutanları nasıl ve nerede öldürüldüler? Rahip Grey Mustafa Kemal’e niye İstanbul valisi olmayı teklif etti?
İngiliz işgali devam ederken onların müttefiki Yunanlılar neden yalnız bırakıldı? Birinci Meclis niçin feshedildi? Lozan’daki Türk temsilcilerden kimlerin İngiliz istihbaratı ile önceden bağı vardı? Muhsin Yazıcıoğlu’nun helikopterinin düştüğü saat oraya inen iki helikopter Güney Kıbrıs İngiliz üsleri istikametine gitti mi?” Henüz net bir cevabı olmayan esrarengiz sorular bunlar. Stratejik birikime, diplomatik akla o kadar ihtiyacımız var ki…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.