Dehşete Düştüm!
Almanya Başbakanı Angela Merkel ve koalisyon ortağı Dışişleri Bakanı Guido Westerwelle yeni atanan Ekonomi Bakanı Rainer Brüderle’ye ülkeyi tanıtmak amacıyla uçağa binerler ve Almanya üzerinde turlamaya başlarlar.
Yolculuk devam ederken bir ara çiçeği burnunda bakan, “Ben şimdi buradan aşağıya 100 Avroluk bir baknot atsam 1 Alman sevinir.” gibi bir laf eder.
Dışişleri Bakanı Westerwelle altta kalır mı, hemen atılır: “Senin daha benden öğreneceğin çok şey var. Ben olsam o parayı 10 Avroluk baknotlar halinde atardım ve 10 Alman sevinirdi.”
Merkel de bakanlarının altında kalacak değil haliyle: “İkinizin de benden öğreneceği çok şey var. Ben olsam, 1 Avroluk baknotlar halinde 100 Avro atardım ve 100 Alman sevinirdi.”
Derken konuşmalara şahit olan ve hayli sıkılan pilotun sesi duyulur mikrofondan: “Derhal sesinizi kesmezseniz hepinizi aşağıya atarım ve tüm Almanlar sevinir.”
Ülkesinde tedavülde 1 Avroluk baknotun olmadığını bilemeyecek kadar ekonomiden ve ülke meselelerinden uzak olan ve bu yönüyle fıkralara malzeme olan Almanya Başbakanı Angela Merkel, konu başka ülkelerin iç meselelerine burun sokmaya geldiğinde nedense oldukça mahir görünüyor. Öyle ki ülkesi yüzyılın en büyük sel felaketi ile boğuşurken bile o, Türkiye’ye dil uzatmaktan bir an olsun geri kalmadı. Merkel, tüm dış güçlerin, bütün imkânlarını seferber ederek Türkiye’de “eylem” adı altında hala inatla sürdürmeye çalıştığı vandallığı es geçip polise takılmış da göstericilere yapılan müdahalenin kendisini dehşete düşürdüğünü söylemiş. Valla ne yalan söyleyeyim ben de Merkel’in ülkesinde bulunduğum yıllarda öyle dehşetlere düştüm ki, yazsam, buradan Almanya’ya yol olur. Kendi halkının deyimiyle “Angie”nin, Türkiye’yi ve Türk insanını tanımasını beklemek sanırım fazlasıyla lüks olur çünkü o, kendi ülkesini bile 1 Avroluk kadar tanımıyor. Merkel, madem Türkiye’de polisin tavrından dehşete düştü, bence işi gücü bıraksın da ülkesinde yakıp yıkan eylemcilere müdahale eden polislerin değil, en basitinden ehliyet ya da kimlik soran polislerin tavırlarına bir baksın, yeter.
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın dediği gibi biz de Almanya’ya bakınca dehşete düşüyoruz. Fazla gerilere gidip diri diri yakılan Türklere uzanmamıza gerek yok; daha dün, demokrasinin beşiği sandığınız ülkenizde tek tek öldürülen sekiz Türk vatandaşının katillerinin yedi yıl boyunca ellerini kollarını sallayarak dolaşması ve cinayetler işlemeye devam etmesi karşısında dehşete düştük. Sonra ortaya çıkan NSU terör örgütünün altından çıkan “devlet”i gördük ve bir kez daha dehşete düştük. Sonra herhalde yanlışlıkla hayatta kalan örgütün tek elemanı Beate Zschäpe’nin hapishanede kraliçeler gibi ağırlandığını duyduk ve mahkemelerde de bu durumu fiilen gördük de dehşete kapıldık. Berlin’de ölüme sebebiyet verecek şekilde kasten adam yaralamakla suçlanan ve yaşları 19 ila 24 arasında değişen 6 Türk sanık cam kafeste mahkemeye çıkarılırken aynı gün Münih’te hakim karşısına çıkarılan onlarca silahlı eyleme katılmış ve şimdiye kadar 10 kişiyi öldürdüğü tespit edilmiş azılı Nazi teröristin, bakımlı hali ve makyajlı yüzü ile, gayet rahat tavırlarla etrafa gülücükler saçarak ve bilmem söylemeye gerek var mı, kelepçesiz bir şekilde mahkemeye getirildiğini gördük ve dehşete düştük. En son dün, Waiblingen’de evinde ölü bulunan bir Türk vatandaşını kimselere sormadan krematoryuma götürüp yaktığınızı duyduk ve dehşete düştük. Sonra sizin yakmaya olan merakınız geldi aklımıza da nutkumuz tutuldu, dehşete dahi kapılamadık.
Daha birkaç hafta önce tüm bunlardan dolayı dehşete düştük ancak beni hiç şaşırtmayan gelişmeler de oldu.
Örneğin Merkel’in Hristiyan Demokrat Partisi’nin yüzde 70’lere varan oy oranı ile her seçimde rekor kırdığı Bayern eyaletinde 1993-2007 yılları arasında İçişleri Bakanlığı ve sonra da kısa bir süre Başbakanlık yapan Günther Beckstein’in tüm bu cinayetleri işleyen NSU’nun lideri olabileceği yönünde Nürnberg-Fürth Savcılığı'na ulaşan bir dosya oldu.
Bu da tabi ki dehşet verici bir şey ama inanın ben şaşırmadım. Çünkü Almanya’da ilk onun adını öğrendim. Onun, özellikle 11 Eylül sonrasında İslam’la ve Müslümanlarla nasıl canla başla mücadele(!) ettiğine şahit oldum. Camileri basıp nasıl Müslüman avına çıktıklarına, sabah namazı sırasında üzerlerine otomatik silahlar doğrultularak rehin alınan cemaatin akşama kadar kıpırdamadan bekletildiklerine ve sonra Emine Şenlikoğlu’nun çocuk kitaplarının bile nasıl önemli birer suç deliline dönüştüğüne, Filistin’e para gönderdiği tespit edilen bir Iraklı Müslümanın nasıl sigaya çekildiğine, başka bir Müslümanın niçin kot giymediği ve niçin hiç kola içmediğinin saatlerce sorgulandığına şahit oldum.
Her fırsatta Türkiye’de basın ve fikir özgürlüğünün olmadığından dem vurup, Müslümanların, peygamberine küfreden karikatürlere saygı duyması gerektiğini söyleyecek kadar “özgür” olan Beckstein, gazetede çıplak kadın görmek istemeyen(Müslüman)lerin derhal ülkeyi terk etmesi gerektiğini söyleyebilmiştir. Yine aynı Beckstein, Kurtlar Vadisi Irak filmini yasaklatabilmek için Almanya genelinde toplantılar düzenlemiş, kampanyalar başlatmıştır. Yine aynı Beckstein, Milli Görüşçülere kapalı kapılar ardında Erbakan’dan vazgeçmeleri çağrısında bulunmuş, bunu yapmadıkları takdirde üzerlerine gitmeye devam edeceği tehdidinde bulunmuştur.
Sayın Angie gördünüz ya, hiç başka yerlere sulanmaya gerek yok. Bence siz, kendi dehşetinize düşün.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.