Siyaset; milletlerin liyakat ve başarı imtihanıdır
İslam dünyası olarak, ağır bir imtihan, çok karanlık bir yüzyıl geçirdik. Allah’ın kardeş yapmak lütfuyla güçlendirdiği ümmet vahdetimiz, ferden, ruhta ve imanda; güç ve değerini korumasına rağmen, fani planda, bir süre için paramparça olup dağıldı. Ümmetin, ikbali kayboldu. Ahlaki, insani yüceliğin, toplumsal ışığının sönmesi, insanlığın, manevi boşluk ve karanlığını derinleştirdi. İyilik, sanki ağır bir külfet oldu. Ahlak, vicdanlardaki müstesna yerini kaybetti. Ahlaki kaygıdan mahrum toplum, çıkar batağına düşüyor. Mahkemeler, hapishaneler doluyor. İntihar ve boşanmalar artıyor. Dost gördüğün insan, düşman çıkıyor.
Hata, yeni hatalar doğuruyor. Kaybolan ahlaki yücelik, siyaseti de çıkar batağına sürükleniyor. Oysa siyaset, bir kurtuluş simididir. Epikür, “Dünyada rahat yaşamak istersen, siyasetle uğraşma. Ama en büyük haz, Hakkını alamayanın, hakkını alıp teslim etmekle olur. Bu da ancak siyasetle mümkündür” der. Siyaset, ahlak, iman ve fedakarlıklarla inşa edilen bir sanattır. Siyaseti, topluma ve insanlığa hizmet olmaktan çıkarıp çıkar hesabına kurban etmek, toplumu, istikrarsızlığa atmaktır. Özellikle demokraside, çıkar farklılıklarının doğuracağı dağınıklığı, dış ve iç gurupların çıkar ittifakıyla doğacak darbe, terör ve provokasyonlar tahribatlar, milletler için sadece zaman ve imkan kaybıyla kalmaz istikbalini de karartabilir.
Felaket gelmeden tedbir gerekir. Özellikle siyasette, çıkar, öfke, ne sebeple olursa olsun, Hakta ayrılığa düşmek, felaketi davet eder. Ayrılığa düşenler, güçlerini kaybeder. Mısır’da, Selefi Müslümanların ayrılığı, düşmana ümit verdi. Ayrılık olmasa, Mursi, % 52 ile değil % 75-80 ile seçim kazanacaktı ki, Sisi de, dış düşman da darbe düşünemezdi. Suriye için de durum aynı. Allah’ın kardeş yaptığı Müslüman, paramparça olunca Esat da, Rusya da, çıkar hesabına kapılıyor.
Unutmayalım! Dış düşman, İttihat Terakki’den beri Türkiye’de darbe teşviki yapıyor, terör desteği veriyor. Darbecilere, “Sizi, bin yıl Müslümanlara hakim kılacak, mağrur yaşatacak güç kazandıracağız” diye beyin yıkıyor. Düşmana imkan vermemenin yolu, insanın, kardeşini, çıkara, öfkeye feda etmemektir. Son pişmanlık fayda vermez.
Darbe ve terör destekçisi, sömürgeci, işgalci dış düşmanların bu durumunu, şu gerçeklerle beraber düşünüp davranalım! 1) 1920’de: Batı, siyasi olarak dünyanın % 48,7 sini yönetiyor; Müslümanlar, % 2’nin altına düşmüştür. 2000 yılında: Müslümanlar 65 devlet olarak, dünyanın % 21,1’ine yükseldi. Batı, % 24,3 indi. 2) İslamofobia endişesiyle hastalandılar. 3) Para ve silah gücünü, üstünlük ve hakimiyet için yeter görüyorlar. 4) Özellikle Batıda, İslam’ı seçen insanlar artıyor ve çevrelerine etkin oluyorlar. Özellikle bu husus emperyalist kitleyi korkutuyor ve düşmanlıkta aceleye sokuyor. 5) İslam’ın tazeliğini koruyan manevi gücünün, büyük bir devletler birliği doğuracağı görülen bir gelecektir.
Böylece, İslam dünyası, iyiye ve güce doğru hızla ilerlerken, Batı, kan kaybediyor. Komünist dünya, halkını ezen dikta zırhından çıkmıyor. ABD halkının siyasi gücünü, dünya için bir tehdit haline getirmeye kalkışan George Bush, dünyaya, “Benden değilsen düşmanımsın” diye, siyasi gücü, yıkıma çevirdi. Yıkmak, kolay fakat ömrü kısadır. Hitler, Stalin, Bush gibiler, sanki sadece ibret için yaşamış gibi kayboldular. Işık gelince karanlık; Hak gelince, batıl yok oluyor.
Görülüyor ki İslam dünyasının, zulüm altındaki ülkelerinde dahi, şehit kanıyla sulanan ciddi bir uyanış var. Şehit veren Suriye halkı, Esat’tan; Mursi, Sisi ve yandaşlarından kıyaslanamayacak derecede güçlü. Zalime korku veriyor. Batı ve Komünistin, tehdit ve zulümden başka çaresi yok. Olacak iş mi? Alman Dışişleri Bakanı Guido, Ukrayna’ya gidip, hükümeti protesto ediyor. Fransa, Afrika’ya asker yığıyor. Operasyona başlıyor. Çin işgal ettiği, Doğu Türkistanlı öğrenciye, “siyasi görüşleri onaylanmadığı sürece” diploma vermiyor. Gezi terörüne destek için deliye dönen Batı, geçen hafta, Avrupa Parlamentosunda düzenlenen bir konferansta, bir kısım milletvekili ve Yahudi kökenliler, “Türkiye istikrar ve huzur içinde” diye nerdeyse öfkeden çatlayacaklar. Yahudi Phillips, “Demokratikleşme paketi, Kürtlere hakarettir” diye fitne ekerken; Belçikalı Avrupa Parlamenteri Mark, “Yaşasın özgür Kürdistan” diye slogan atıyor.
Düşman, yıkmak, bölmek, sömürmek için, kaç yüz senedir böyle canla başla çalışıyor.
İstikrarın kapısı seçimlere gidiyoruz. Biz nerdeyiz; ne yapıyoruz? Hesabını yapıp, tedbirini almak ve birbirimizi uyarmak zorundayız!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.