Kılıçdaroğlu ne yapmalı?
YSK henüz 30 Mart yerel seçimlerinin kesin sonuçlarını açıklamadı. Çünkü pek çok yerde itirazlar var. Ama il genel meclisleri baz alındığında resmi olmayan sonuçlara göre, AK Parti’nin oyunun yüzde 43.3, CHP’nin 25.6, MHP’nin 17.6, BDP’nin ise 6.5 olduğunu görüyoruz.
2011 genel seçimlerinde AK Parti yüzde 49.9, CHP 25.9, MHP 12.9, seçimlere bağımsız giren BDP ise 6.5 oranında oy almıştı.
Bu sonuçlara göre parti liderlerinin açıklamasına bakılırsa bütün partiler son seçimlerden başarılı çıkmıştır.
Peki gerçek durum öyle midir?
Bana göre AK Parti hariç diğer partiler oylarını artırmıştır fakat aldıkları bu sonuçlar bir seçim zaferi değildir.
Bu seçimlerde AK Parti’nin tek başına 609, CHP’nin 174, MHP’nin 113, BDP’nin 75, SP’nin ise 8 ilçede belediye başkanlığı kazandığı anlaşılıyor. BDP dışında CHP ile MHP’nin il belediye başkanlığı sayısının düştüğü görülüyor.
Muhalefet partileri için bu bir başarı mıdır?
Tartışılır.
Seçim öncesi yaşananları hatırlayın bir…
Bütün bunlardan sonra, “AK Parti lideri Erdoğan tek başına tartışmasız bir seçim zaferi kazanmış, karşısındaki ittifakı darma dağın etmiş, büyük bir bozgun yaşatmıştır” denilebilir.
Şimdi AK Parti’nin 2011 seçimlerine göre 1 milyon 200 bin civarında düşük oy almasını başarısızlık olarak addedenler var.
Muhalefet partileri kendilerine bakmak yerine tamamen rakiplerine odaklanmışlar. Kendilerinin yükselmesine değil rakiplerinin düşmesine ümit bağlamışlar.
Oysaki Başbakan Erdoğan seçim gecesi muhalefete de sonuçların muhasebesini yapma çağrısı yaparak şunları söylemişti: “Biz AK Parti olarak her seçim sonrasında olduğu gibi bu seçim sonrasında da tüm boyutlarıyla neticeleri analiz edeceğiz. Acaba niye 46, 47, 48 aldık da bunu niye biz 55 yapamadık, niye 60 yapamadık. Şimdi oturup bunu konuşacağız.”
Muhalefet partilerinin esaslı bir muhasebe yapacağını zannetmiyorum. Yine işin kolayına kaçıp iktidar partisini ve Erdoğan’ı eleştirme yöntemini seçeceklerdir.
Oysa ki bunun ne kendilerine ne de ülkeye hiçbir faydası yok.
Faydalı olan ise, en azından ana muhalefet CHP’nin duruşunu, olaylara bakış açısını, siyasi taktiklerini yeniden gözden geçirmesidir. Bunun için CHP kurmaylarının kendi tarihine bakması dahi yeterlidir.
Mesela müteveffa Başbakan Bülent Ecevit’in siyasi yaşam tarihi…
Türkiye’de solun oyu hep yüzde 30-35 olarak kabul edilir. Sağın oyu ise 65-70…
Fakat oranlar liderin izlediği siyasete göre de değişebilir.
Buna en güzel örnek Ecevit liderliğindeki solun durumudur.
Ne zaman ki CHP lideri Ecevit 1974’te ABD’nin baskısıyla yasaklanan haşhaş ekimini serbest bırakıyor, ABD’ye rest çekiyor, hükümet ortağı rahmetli Erbakan ile birlik olup Kıbrıs’a çıkarma yapıyor, kritik milli meselelerde omurgalı bir duruş sergiliyor; o vakit halktan rekor düzeyde destek alıyor.
Halkın değerlerine saygılı, marjinallikten uzak, yerli bir sol düşünce akımını benimseyen Ecevit girdiği ilk seçimlerde; İsmet İnönü liderliğindeki CHP’den yüzde 6 daha fazla oy alarak oylarını yüzde 33,3’e yükseltiyor.
Yine Ecevit liderliğinde 1977’de yapılan genel seçimlerde CHP oyunu yüzde 41,4’e çıkarmayı başarıyor.
Bu oy oranı Türkiye Cumhuriyeti tarihinde sol görüşlü bir partinin çok partili siyasal yaşamda kazandığı en yüksek oy oranı olarak tarihe geçiyor.
Fakat aynı Ecevit ne zaman ki Merve Kavakçı’ya meydan okuyup, halkın değerlerine savaş açıyor; o vakit oylarını yüzde 1’e düşürüp büyük bir hezimet yaşıyor.
İşte Kılıçdaroğlu ve kadrosu için en güzel ders çıkarılacak önemli tablo budur.
Yol haritası için Kılıçdaroğlu’nun dönüp tarihine bakması yeterlidir.
Aksi halde seçim ayarlı manevraları, oya tahvilli atraksiyonları artık bu millet yemiyor!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.