Yolun yarısı kaç eder?

Yolun yarısı kaç eder?

ömer Seyfettin, geç yatıp geç uyandığı mutsuz bir günün artık öğleye doğru kıvrılan sabahında aynaya bakarken, ilk defa gördüğü bir şey karşısında sarsılır.
Sağ şakağındaki bir aktır bu!..
önce “ilk defa görülen bir akın kederinden daha adi ne olabilir” der, sonra devam eder:
“Ben bu kederi belki yüz romanda okudum. Hayatın sonbaharında kışın gelmek üzere bulunduğunu ihtar eden soğuk bir kırağı… ölümü unutmuş kayıtsız bir genç birden ah der, yaşadığı neşe uykusundan uyanır.”
Sonra da o bir tek akın bitip tükenmeyen çağrışımlarıyla oturur masasının başına ve “İlk Düşen Ak” adlı öyküsünü yazar.
Behçet Necatigil, “Kimi şiirler yazılmak için kimi yaşları bekler” der.
Belli ki, kimi öykülerin yazılması için de ilk kırağının düşmesi şart.
öyküde, her ne kadar birçok konuda herkes gibi olmaktan ısrarla kaçınan bir yapıya sahip olsa da artık herkes gibi evlenmesi, herkes gibi çoluk çocuğa karışması gerektiğine inandığını yazar ömer Seyfettin.
Bu ilk düşen ak’ı “Elini çabuk tut, yaşlılık merdivenlerine ayak atmak üzeresin” ihtarı olarak algılar.
Yazdığı öyküyü yayınlanması için İfham Gazetesi’ne verir.
öykü 23 Teşrinisani (Kasım) 1919’da gazetede yayınlanır.
Yayınlanır yayınlanmasına da, bu yayından sadece birkaç ay sonra 6 Mart 1920’de, ömer Seyfettin hayata gözlerini yumacaktır.
“İlk düşen ak” onun için orta yaşlılığın değil, ölümün habercisi olmuştur belki de.
ömer Seyfettin gibi hayata dair ne çok değerlendirme ve yorumlara sahibiz hepimiz de, değil mi?
Saçlara düşen aklar, ya da bir bir akıp giden takvim yaprakları kimlere neyi fısıldıyordur kimbilir?
Her şeyin kendi doğal ve umulan akışında gideceğini varsaysak bile devrilip giden her yılın tartışmasız herkese ve aynı şekilde ihtar ettiği bir gerçek var:
Yaşlanıyoruz.
Herkesin yaşlanması kendince ama herkesin bir yıl daha yaşlandığı kesin.
Geçen yıl doğan bebeler 1 yaşındalar artık.
14 yaşındakiler 15 oldular.
41’ler 42, 59’lar 60, 72’ler 73.....
Yarınların kimlere neler getireceğini sadece kendimiz belirleme şansına asla sahip olamadığımıza göre, ne 35’liklerimizin kendilerini Dante gibi ömrün ortasında saymaları mutlak bir gerçeğin ifadesidir, ne de saçlarına ilk ak düşenlerin.
Eğer herkes kendisi için biçilen ömür gömleğinin ebatlarını bihakkın bilebilseydi, ömrün ortasını hesaplamak, sonbahar kış ve yazın hangi yaşlara tekabül ettiğini bilebilmek ne kadar da kolay olacaktı, değil mi?
Ve kimbilir kimileri için ne kadar da acı!
örneğin, ömrünün tamamı hakkında bilgi sahibi olduktan sonra, “Yaş on sekiz yolun yarısı eder” demeye kaç faninin dili varabilirdi?
Bir an için istatistiki verilerin insanlara biçtiği ortalama ömrün genel için geçerli olabileceğini umsak dahi, özellikle orta yaşlarını idrak edenler için her geçen yılın hissettirdikleri daha derin, daha sarsıcı olmalı.
Kim söylemişti şimdi hatırlamıyorum ama birisi yaşlanmayı şöyle tarif ediyordu:
“Birisi altınızdaki koltuğu alıp yerine sandalye koyuyormuş ve gitgide daha da kötü olanıyla değiştirecekmiş gibi hissettiren değişim.”
Evet, yaylı beşiklerden süslü koltuklara, koltuklardan sandalyelere, taburelerden kuru hasırlara ve en sonunda da “tahta atlar”a uzanan bir malum serüven.
Yeni bir yıla girerken bendeniz de bir yaş daha yaşlandığımı anlamanın değişik duyguları ve muhasebeleri içindeyim dostlar.
önümüzdeki yılın hepinize hayırlar, bereketler ve sağlıklar getirmesini diliyorum.
Son olarak da şunu söylemeden geçemeyeceğim:
Sahi, “Yaş otuz beş yolun yarısı eder, Dante gibi ortasındayız ömrün” diyen ünlü şairimiz Cahit Sıtkı Tarancı kaç yaşında veda etmişti hayata, dersiniz;
46.
Yani ömrünün yarısı 23’tü.
Yirmi üç!
-----------
münaşaka
Kimileri “Yeni yıla nasıl girersen bütün yıl öyle gider” diyor.
Hurafe tabii.
Ne yani;
Her yıla muhalefet olarak giren CHP, ömrü billah hiç iktidar yüzü görmeyecek mi?
---------
sözünözü
Yaşlanmak dağa tırmanmaya benzer. çıktıkça yorgunluğunuz artar, nefesiniz daralır ama görüş açınız da genişler. (Ingmar Bergman)


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi