Toplumun tümünü birlikte düşünmek!..
Toplumun tümünü kucaklayacak bir anlayışı hakim kılamadığımız sürece toplumdaki gruplaşmayı, gruplaşmaların giderek birtakım çatışmalara zemin hazırlamasını engellemek zor görünüyor.
Niçin böyle düşünüyorum!..
Toplumda genellikle belli kesimlere sahip çıkıp, o kesimlerin istek ve beklentilerini dillendirmek adet haline geldi. Nedense sürekli olarak bazı kesimler hep toplumun bir kısmının hassasiyetlerinden ve rahatsızlıklarından söz ediyorlar ve bu kesimlerin rahatsızlığının dikkate alınmasını istiyorlar. Dikkate alınmayacak olursa da birtakım yasaların kendilerine verdiği yetkiye dayanarak o kesimlerin hassasiyetini koruyacaklarını her fırsatta dile getiriyorlar.
Elbette bu konuda en hassas nokta laiklik ve laikliğin korunması olarak ortaya çıkıyor. Laikliğin tehlikeye düşmesi ve laikçilerin rahatsız olmasına da toplumda dini duyguların ve uygulamaların artması gerekçe olarak gösteriliyor. Çünkü, her nedense laikliğin karşıtı olarak din gösteriliyor.
Bir toplumda dini gelişmeden rahatsız olanlar elbette olabilir. Ancak ister inançlı ister inançsız olsun bu toplumun tüm fertleri bir arada yaşamak zorundadır. Bunun başka bir yolu yoktur. Ne var ki, sürekli olarak toplumu iki farklı kesim gibi göstermek ve herkesin kendine göre bir kesimi sahiplenmesi ister istemez sıkıntıya yol açıyor. Özellikle de laikliğin korunması adına çocukların dinlerini öğrenmelerinin 12 yaşına kadar kanunla yasaklanması gibi uygulamalar ve bu uygulamaların dayatılması toplumun önemli kesimini tedirgin ediyor. Halbuki normal şartlarda laiklikle hiçbir sorunu olmayan kesimler laikliğin korunması adına dinin öğrenilmesine bile sınırlandırma getirilmesi, insanların inançlarını serbest iradeleri ile yaşamalarına engel konulması gibi uygulamalar ülkemizde laiklik uygulamalarının din karşıtı gibi görmesine ve bu sebeple de bazılarının laikliği inançsızlıklarına siper olarak kullandıkları gibi bir duyguya kapılmalarına sebep oluyor.
Halbuki bu ülkede yönetim noktasında bulunan herkesin toplumun tümünü kucaklayıcı ve tümünün istek ve taleplerini gözetici bir yaklaşım içinde olması gerekmez mi? Şu ya da bu sebeple yönetimde belli noktalara gelenler sadece kendi fikri yandaşlarını korumayı, onların isteklerini dillendirmeyi görev bilirlerse diğer kesimin istekleri ne olacak? Nasıl olsa güç bende mantığı ile diğer kesimin isteklerini engeller hatta bu yönde birtakım anayasal ve yasal düzenlemeler yaparsanız getirdiğiniz sınırlandırma ve yasağı hukuki bir kılıfa sokarak haklılık kazandırmaya çalışırsanız toplumun önemli bir kesimini ötekiler sınıfına iteklemiş olmaz mısınız
Bir yandan demokrasi şarkısını dillerden düşürmeyecek, buna paralel olarak sık sık demokrasi ile laikliğin çatışmadığına vurgu yapacaksınız ama hemen arkasından da laikliği koruyoruz iddiası ile insanların bazı özgürlüklerini iptal edecek ya da sınırlandırma getireceksiniz.. Bunun da ötesinde demokratik bir sistemde insanların inançlarını inandıkları gibi öğrenme ve yaşamalarının laikliği korumak adına engellerseniz bunun mantığı olabilir mi?
Sanıyorum ükemizde demokrasi ile dayatmacılık birbirine karıştırılıyor ve bu iş bilerek yapılıyor.
Demokrasi, temel insan hak ve hürriyetlerini teminat altına alan rejimin adı ise elbette laiklik ile demokrasi birbiriyle çatışmaz. Hatta laiklik Batıda olduğu gibi inanç özgürlüğünün teminatı olabilir.. Ancak ülkemizde uygulamanın bu yönde olduğunu söylemek mümkün değil.. Giderek de öyle bir noktaya geliyoruz ki bu ülkede inancın yaşanmasına birtakım sınırlandırmalar getirilirken inançsızlığın önünü alabildiğine açılıyor. Elbette kimse inanmaya zorlanamaz.. Ama birtakım kimseler açıkça ifade etmeseler de birtakım dayatmalar ile inancın önünü kesmeye çalışıyorlar. Yani inançsızlığa prim veriyorlar. Bunun sonucu olarak da sanki inançsızlık laiklikmiş gibi bir izlenim ortaya çıkıyor. Bu hali ile birtakım kimseler laikliği korumak adına laikliğe zarar veriyorlar.
Batıda laiklik inananların olduğu kadar inanmayanların da haklarını korumak adına ortaya atılmıştır. Ama laiklik anlayışı ülkemize geldiğinde sadece inanmayanları ya da kafalarına göre bir inanç sisteminin peşine takılanları korumak, buna karşılık inanan insanların toplumda belli yerlere gelmesinin engellenmesi için bir bahane olarak kullanılır hale gelmiştir. Bunun için diyorum ki toplumsal huzur için yönetimin şu ya da bu kademesinde etkili ve yetkili olanların toplumun tümünü kucaklayıcı ve tümünün taleplerini dikkate alıcı bir tavır sergilemeleri gerekiyor. Elbette toplumun tümünün taleplerinin dikkate alınmasını isterken benim özgürlüğümün korunması bir başkasının özürlüğünü iptal ya da sınırlandırıcı bir noktada olmamalıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.